Ressam gözüyle görmeyi kim istemez ki? O gözle bakmayı, gördüğünü -ki bu kişiye özeldir- desenlere dökmeyi, renklerle harmanlamayı istemeyecek olanı tanımıyorum.
Peki, biliyor musunuz? Sanat Dünyasının ünlü ressamları nasıl bakar? Neler görürdü?
İşte işin bu kısmı çok ilginç!
Georgia O’Keeffe, New York ve New Mexico peyzajlarını tuvaline başarıyla geçiren bir sanatçıydı. 1964 yılında Sarı Nokta hastalığına ’’Yaşa bağlı Makula dejenerasyonu’’ na yakalandı. O’Keeffe gözlerinin önüne serilen buluta inat resimlerini asistanlarına yaptırmaya başlamıştı. Görüntüler, ortası bulanık, kenarları normal olarak tezahür ederken, düz çizgilerin dalgalanmasına sebep olmaktaydı. Görme kusuru O’nun resme olan tutkusunu engelleyemedi.
Van Goog’un peri masalını andıran eserlerindeki Sarı rengin sırrı neydi? Depresyonu bitmeyen, şizofren bir kimliği olduğu söylenen ressamın bizi büyüleyen Sarı tonlarının ‘’Ksantopsi-sarımsak görüş’’den dolayı rengi etkin algılamasından kaynaklanmış olabileceğine dair bir görüş bulunuyor. Goog’un Yıldızlı Geceler eserindeki halelerin, Diabetik Katarakt’ın uzantısı olabileceği, kurşun bazlı boya ve Yüksükotu bitkili ilaçların kullanımının ya da dar açılı glakoma bağlı göz hastalığının sanat dünyasına hediyesi olabileceği söyleniyor.
Rönesans dehası Leonardo Da Vinci ‘nin yüzyıllar sonra renkli yapıt, çizim ve heykellerini inceleyen uzmanlar; Londra Üniversitesi’nden Prof. Chrıstopher Tyler ve ekibi günümüz teknolojisinin yardımıyla Vinci’nin şaşılığın bir türünden muzdarip olduğunu söylemekteler. Portre ve oto portrelerindeki figürlerde ‘’zaman zaman kontrol edilemeyen dışa şaşılık’’tasviri gözlemlediler. Bir göz dışa kayınca, görme yetisini diğer göz üstleniyor ve üç boyut iki boyut olarak görünüyor. Dönemsel olarak iki gözü aynı anda da kullanabildiklerinden derinlik algıları da bozulmamış oluyor. Elbette bu sanatçıya avantaj olarak yansıyor.
Fransız empresyonist ressam Auguste Renoir miyopi nedeniyle uzağı net göremiyordu. Bilhassa peysajlarını resmederken görüntünün flu oluşu müthiş bir kontrast yaratarak eserini özel kılmaktaydı. Sanatçı bu durumu sorun etmeden resmetmeye devam ediyordu.
Edgar Dega’nın sanatını doğrudan etkileyen genetik-kız kardeşin de vardı-Diabetik retinapati kaynaklı ışığa duyarlılık, ilerleyen yaşlarda görme kalitesini düşürdü. İç mekan çalışmasının, opera ve balo salonlarındaki loş ışığın altındaki figürlü sahneleri resmetmesinin ardında ki sır; buralarda dış mekanlardan daha rahat çalışabilmesiydi. Fırça darbelerinin genişlemesi, detayların kaybı, geçişlerdeki kolaylık yağlı boyadan pastele kaymasına sebep oldu. Hatta daha sonraları, heykel ve fotoğrafa yöneldi.
Picasso her daim sanatını yenileyerek izleyicisini şaşırttı. Resim, heykel, seramik, baskı ve çeşitli disiplinlerde yüzlerce eser veren sanatçının Migren başlangıcını işaret eden görme bozukluğu olduğu biliniyor. İkonik çizimlerindeki düşey yarıklar, kaymış yüz detayları migren hastalarının bulanık, parçalanmış görüşleriyle uyum sağlıyor. Picasso’yu Kübizm’i yaratmaya iten güç bu kusuruyla özdeşleşmiş olabilir mi? Bazı araştırmacılar bu derinlik algısının Kübizmi doğuran neden olduğunda hemfikirler.
İngiliz ekspresyonist ressam Fransis Bacon, gördüğü cisimlerin sürekli yer değiştirdiğini söyler. Dizmorfoz yani cisimlerin şekil bozukluğuna uğramış gibi algılanması Nörolojik bir durumdur. Sanatçının, merkezi sinir sistemi tümörü, doğumda oluşan beyin hasarı ya da karbon monoksit zehirlenmesi sonucu oluştuğu bilinen bir hastalığı var mıdır? Bilinmiyor. Anormal şekillerdeki korkunç yüzler, korku film kahramanlarına benzeyen figürleriyle yaratıcılığını özelleştiren ressamın eserlerine yansıyan durum anlaşılabilmiş değil ama sanatının belirleyici unsuru olduğu kesin.
Claude Monet’te görme kusuruyla boğuşan sanatçılardan biriydi. Bahçesinden resmettiği peysajlarındaki renklerin solgunluğu ve detayların eksikliği 23 yıl arayla yaptığı Japon Köprüsü eserlerinde açıkça görülebilir. Önce mavileri kaybetmiş, sonra kırmızıları bulanıklaşmış, boya tüplerinin etiketlerini okuyamaz oluncaya kadar, ameliyat olmayı ret etmişti. Ameliyattan iki sene sonra renkleri normal görmeye başlayan ressam buğulu bir camın arkasına hapsolmuş gibi bakmaktan ancak ameliyat korkusunu üstünden attığında kurtulmuştu.
Ve Phılıp Barlow, uzağı net göremeyen insanların dünyaya bakışlarını yakalayan 29 tabloluk bir seri resmetti. Net olmayan fotoğraflara benzeyen bu eserler hipergerçek bir üslup yakaladılar. Sanatçının böyle bir göz kusuru olup olmadığı bilinmiyor.
İnsan bu bilgilere ulaşınca, Dünya Sanat Tarihi çok değerli sanatçıların göz kusurları sebebiyle gördüklerini farklı algılamalarından doğmuş olabilir mi? Diye düşünmeden edemiyor.
Sanatla nefes alacağımız sağlıklı günlere bir an önce ulaşmak umuduyla, sevgili okuyucularıma huzurlu, mutlu, keyifli, bereketli bir yıl diliyorum.
Harika Ören İzmit 30 Aralık 2021
|