Bu Bahar bir başka bahar diyorum çünkü öyle hissediyorum.
Mimozaların gözlerimi sarıya boyayan ihtişamı, Erguvanların boğazın iki yakasına sere serpe dağıttığı dallarının Lila-Pembe görüntüsü, esintiyle salınan narin Nergisler, çiçekçi tezgahlarından kaçamak yapıp burnuma dolan mor sümbüllerin kokusuyla bu bahar bir başka görünüyor gözüme.
Kentin doğasına ait Erguvanlar İstanbul’a bir başka yakışırlar. Güney Avrupa, Batı Asya kökenli ağaçlar Yüzyıllar boyu Bursa şehrinin simgesi olmuş, Yıldırım Beyazıt’ın damadı Emir Sultan her yıl Erguvan mevsiminde şenlikler düzenlemiş ve şehrin ekonomisine katkısından dolayı 19. yüzyıla kadar geleneksel biçimde sürdürülmüştür.
Duygularım şahlandı. Bahara dair çok şey var söylenecek! Aslında hepi topu iki kelime ‘’HAYAT YAŞAMAKTIR’’ özeti.
Meriç Nehri kenarındayım. Güneş bulutlarla saklambaç oynuyor. Belli ki yağmur geliyor. Rüzgar saçlarımın arasında dolanıyorken ‘’Baharı bekleyen kumrular gibi/ Sen de beni bekle sakın unutma/ Elleri havada gözlerin yolda/ Bir tanrıyı bir de beni sakın unutma’’ Bir güfte bu kadar gerçek ve bir beste bu kadar gönül çelen olur mu? Birden düştü aklıma. Ali Tekintüre (güfte) ve Çoşkun Sabah’a (beste) teşekkürlerimizi gönderelim. Nağmesi kulaklarımızda ‘’Bir şarkı oldu’’ dudaklarımızda.
Dünya Sanat haftasının 10.sunu Edirne’de kutlarken, Meriç kenarındaki yemekte Leonardo’nun ‘’Yıldızlı Gece’’ si başımızın üstünde ışıldıyor. Annesine yazdığı cümleyi bilir misiniz? ''Farkına varmıyor musun ki dağlık yerlerin kaba ve fakir elbiseler içinde dolaşan kadınları (Annesi böyledir), şehirlerin zengin ve süslü kadınlarını güzellikte çok geçerler.'' Büyükbabasıyla yaşayan, öğle sonrası O kestirirken, çocuk Leonardo üzüm bağlarından geçer önündeki duvardan tırmanır, atlar; görmesi yasak olan annesine koşarmış. Katerine, elinde örgü şişleriyle oğlunu kapıda bekler, kollarını açarmış. Leonardo annesinin kucağına atılır, onun yüzünü, gözünü, dudaklarını ve saçlarını doyasıya öpermiş.
Etrafımdaki neşe dolu kadınlara bakarken, gülümseyen kadının sıcaklığının geceyi sevgiyle kucakladığını fark ediyor, Leonardo’nun yeterince doyamadığı kadın sıcaklığını, Mona Lisa'da yakalamış olduğu duygusuna kapılıyorum.
Gün gecenin en güzel haline döndü. Kuşlar sessiz, uykudalar. Ayın şavkı Yazıtlı Köşk’ün pembe aydınlatmasıyla çekişir gibi Meriç Mecidiye Köprüsünü yalamakta. Tarihin sırlarını hapsetmiş kemerler arasından yüzyıllardır akıp giden bir yaşam… 92 yıl Osmanlı’ya başkent olmuş kadim şehir Edirne; ‘’Sular hep aktı geçti/ Kurudu, vakti geçti/ Nice han, nice sultan/ Tahtı bıraktı geçti./ Dünya bir penceredir/ Her gelen baktı geçti.’’ Diyen Yunus Emre torunlarıyız bizler, kendisini anmadan olur mu?
Yıldızlı gece üstümde, şahane mehtaba fon oluşturuyorken ''Ah gökler bıkar gider, kendi erguvanından'' diyen Hilmi Yavuz düştü aklıma. İstanbul’a dönene kadar Erguvanlar yapraklanmasa. Yüzyıllardır açmaktalar topraklarımızda. Boğazın iki yakasında gezmeye çıkanların, yemiş çekirdeklerini, Erguvan tohumlarını gezdikleri yerlere bırakıvermeleri tesadüf mü? Onların amacı Hansel ile Gratel gibi geri dönüş yolunu bulmak değil, doğal bitki örtüsüne insan elinin yardımıdır.
Erguvan İstanbul Gönüllüleri’nin Hüseyin Emiroğlu öncülüğünde düzenlenen Erguvan Sergilerini özlüyorum. Dileğim şu ki; Üsküdar’da 29 Nisan’da Mor salkımlar için düzenlenen etkinliğin Erguvan Şenliğiyle devam etmesi.
Ve, Kadim Zeytin ağaçları. Çeşitli bahanelerle katledilmesi ne kadar acıdır. Dünya'ya açılan penceremiz hangi yöne bakıyor? Ya da biz oradan hangi yöne bakıyoruz? Neden, gecenin gizinde Mavilerin sonsuzluğunda arıyoruz özgürlük, barış ve mutluluğu? Onlar içimizde gizliyken.
Toprağı betona hapsederken, Doğanın dört bir yana savrulan hercai renklerinde sevgi ve aşk’la yaşamak ne mümkün? Kardeşçe, birlik beraberlik içinde sürdürülecek, özgür bir yaşam varken; neden kin ve husumet ekerek ayrımcılık yapmayı iş edinenlerin dünyası hüküm sürmekte?
İnsanlık, oluşum, genetik, uzay, siber teknoloji, metaverse peşindeyken; muhteşem doğanın insanoğluna bağışladığı huzurun farkında değiliz. Es geçiyoruz. Her iki durumda da kaybediyoruz. Kör talih! Tahtın değil, bahtın önemli olduğunu anlayamayacak kadar, geri zekalı olmamızın aczinde yaşıyor ve yaşatılıyoruz. İnsana değer vermeyi öğrenemiyor, kadın-erkek yan yana yaşamayı beceremiyoruz.
Başımın üstünde yıldızlı gece, Meriç sessiz, derin akıp gitmekte. Akıl bıdı bıdı çene çalıyor beynimde. Oysa ki an işte tam da bu doyasıya yaşanacak bir an ve bir bayram daha geldi. Es geçmeyelim, ailemizle kucaklaşırken kendimiz için de bir şeyler yapalım.
Şeker Bayramında ağzımızın tadı yerinde, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramımız kutlu olsun.
Harika Ören
1 Mayıs 2022 İzmit
|