Ayvalık ve Cunda Yaz ayları sevdiğim beldeleri bir kez daha ziyaret etmek için mükemmel bir fırsat ve bir kez daha Ayvalıktayım. Ayağımızın tozuyla M. Emin Erdoğdu’nun ‘’Zeytin kadınlar resim Heykel Sergisi’ni geziyor, Cunda Adası’na geçiyoruz.
Mitolojide adı ''Binbir pınarlı İda dağı'' olarak geçen Kaz dağlarını, yorgun yıpranmışlıklarıyla geçmişlerine tutunan taş evleri, kiliseleri, değirmenleri bir kez daha selamlıyorum. İster istemez geçmişle bağ kurup, trafiksiz daracık sokaklarda oynayan çocukları, kapı önlerinde oturarak sebze ayıklayan, el işlerini yaparken sohbet eden Rum kadınlarını düşünüyorum. Denize dik inen dar sokaklarıyla Kaz dağlarından esen rüzgarlarıyla bol oksijenli güzel havası, temiz deniziyle yaşanılası bir belde olma özelliğini asırlardan beri koruyan Ayvalık adalarının Antikçağ'daki ismi Hekatonisa’dır. İsim güneşi, güzel sanat ve edebiyatı temsil eden belirtileri yay ve lir olan Apollon'dan gelir çünkü Antik kentin baş tanrısı Apollon'un bir adı da Hekatos'dur.
Günümüze dört antik kentten sadece ikisi, Kydonia (Ayvalık) ve Nesos (Cunda) ulaşabilmiştir. Bu kentler Misya, Hitit, Frig, Lidya; Ortaçağ'da Roma, 14.yy sonrası Osmanlı egemenliğinde yaşamışlardır. Lozan Nüfus Değişimi Anlaşması sonrası (30 Ocak 1923), İstanbul'daki Rumlardan bir kısmının mesken tuttuğu Ayvalık ve Cunda Adası; soğuk denizi, ürperten rüzgarı, serin geceleriyle insanı dinlendiren; eprimiş taş evlerinin arasındaki dar sokaklarıyla İda'dan esen rüzgarın kulaklara geçmişin hüzünlü hikayelerini fısıldadığı özel bir yerdir.
Cunda 22 adadan yerleşime açık tek adadır. Cunda’nın kelime anlamı ‘’Yelken açmak’’tır. İtalyanca bir sözcükten adını alan adanın halk arasında adı, Kurtuluş Savaşında düşmana direnen ilk birlik komutanı Yarbay Ali Çetinkaya’ya ithafen Alibey Adası ‘dır. Ada’da yöreye özgü, soğan zarı rengindeki Sarımsak Taşı'nın, içeriyi serin tutma, kolay işlenebilme özelliğiyle yağmur ve güneşle sertleşen, uzun ömürlü bir yapı malzemesi olarak tercih edildiği 1900 den fazla taş ev var. Cunda Ada'sının eski taş evlerinin büyük bir kısmının ve Ayvalık'ın sahil kesiminde sıralanmış sivil mimarisiyle özgün evlerin hala ayakta olması; restore edilerek kullanılması, korunması çok değerli. Taş dokuları, bin bir çeşit ahşap kapıları, özenle seçilmiş kapı kolları, restore edilmiş, birbirine omuz veren evlerin bulunduğu arnavutkaldırımlı sokaklarda dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamak mümkün değil.
Ayvalık 18 bin hektar alanı, doğal güzellikleri ve tarihi taş yapılarıyla sit alanıdır. Şapel, manastır, kiliseler, değirmen ve taş evleriyle çok zengin bir yapıya sahip Alibey Adası anakaraya iki köprüyle bağlanır. Dolap Boğazı’nda 1964 yılında yapılan İlk Boğaz Köprüsü olarak adlandırılan köprü Cunda’yla Lale Adası’nı birleştirir.
1871’de deniz doldurulup 700 metrelik bir köprü daha yapılarak Lale Adası anakaraya köprü-yol ile bağlanır. Eskilerde deniz kabarınca Ayvalık ile Cunda Adası arasındaki tek ulaşım yolunun sadece deniz yolu olduğunu hatırlayanınız var mı? Sokak aralarından bize göz kırpan Turkuaz denize, begonvillerle bezeli duvarlara, taş yapılara hayran, Taş Kahve'de soluklanıp, Patrica Burnu'ndan kendimizi serin sulara bırakıyoruz. Kimimiz kumsala yakın kafelerde otururken, kimimiz kendimizi sörfle mavi suların üstünde rüzgara bırakıyoruz.
Akşamüstü kıyıya dizilmiş restoranlardan birini seçip oturuyoruz. Deniz kestanesi, papalina balığı, kabak çiçeği dolması, arap saçı (rezene), kabak böreği, nohutlu mezgit, mühliye tadına bakmadan geçilmeyecek türlerden; kalamar, ahtapot, yengeç-kalamar yumurtası, fava, istiflu, turp otu, peynir sağnaki derken her birimiz ayrı bir lezzetinin farkına varmaya ve birbirimizle paylaşmaya karar veriyoruz. Gün batımını,yıllar yılı harap bir şekilde kalan değirmen ve kilise iken (Agios Yannis Kilisesi) Rahmi M. Koç’un girişimleri, maddi-manevi katkılarıyla restore edilerek kültürel bir alana dönüştürülmüş (07.08.2007’de) Sevim Necdet Kent Kitaplığı’nda izliyoruz.
Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı bünyesinde hizmet veren kitaplığa; ilerleyen yaşı nedeni ile göz sağlığı bozulan, “Göremediğime değil, okuyamadığıma üzülüyorum.” diyen Emekli Büyükelçi Necdet Kent’in ve eşinin ismi verilmiş. Necdet Kent’in oğlu Muhtar Kent, merhum babasından kalma bin üç yüzü aşkın kitabı bu kitaplığa bağışlamıştır. Elimde Arzu Acurol’un ‘’Rakı, Balık, Ayvalık’’ kitabı, Yel değirmenleri rüzgarla yarışırken, Cunda’ya akşam çöküyor.
|