Bizim güzel ülkenizde otuz yıl kadar önce; zengin- orta halli-fakir diye adlandırdığımız insanlarımız vardı.
Her geçen gün gelir dağılımında ki eşitsizlik öylesine arttı ki!
Orta halliler yok artık… Zenginler- Yoksullar var.
Yoksulların sayısı, zenginlerin birkaç katı, sayı her geçen günde artmakta…
Ve… Yoksulluktan sık sık bahseder olduk!
Açlık sınırının altında yaşayan insanlarımızdan bahsetmeye başladık.
Devlet İstatistik kurumunca tespit edilen açlık sınırı kişi başına 400 lira…
Ülkemizde asgari ücret yetişkinler için; 496,53 lira…
Bu gelir ile yiyecek- giyecek- barınama- sağlık- eğitim gibi ihtiyaçlar karşılanacak…
Nasıl?
Karşılanamıyor…
Ve yoksulluk her geçen gün artarak, karşımızda duruyor.
Sivil toplum örgütleri, bir nebze olsun bu zor durumda ki insanlarımıza can suyu vermeye gayret etmekteler. Her yıl Aralık ayında, yoksullukla mücadele haftası içinde çeşitli etkinliklerle bu büyük soruna ışık tutulmaya çalışılmaktadır.
YOYAV(Y oksularla Yardım Vakfı) başkanlığında 17.incisi düzenlenmiş bulunan etkinliklere yirmi yedi kuruluş katılmaktadır. Yoksuluna yardım kültürümüzde çok önemli bir yer tutmaktadır, sivil toplum örgütlerimizin bu çalışmalarını takdirle karşılıyoruz.
Toplumsal dayanışma, paylaşım sosyal dengelerin korunması adına çok önemlidir.
Ancak; Asıl olan yardım ederek insanlarımızı tembelliğe ve dilenmeye alıştırmamak olmalıdır.
Sosyal devlet kavramı doğru algılanmalı, gereği acilen yapılarak, işsizimize iş sağlanmalı… Gelir dağılımında ki eşitsizlikler giderilmeli, işçi- emekli- küçük esnaf; yoksulluktan kurtarılmalıdır.
Amaç balık yedirmek değil!
Balık tutmayı öğretmek olmalıdır!
Kontrol edilemeyen nüfus artışımız, plansız ve programsız açılan eğitim kurumlarımız, diplomalı genç işsizler ordusunu meydana getirmektedir. Toplumda tüketimin sürekli artması, gelir dağılımında ki dengesizlik, gençlerimizi suça itmektedir.
Yoksullukla mücadele haftası nedeniyle, bilim adamlarımızca dile getirilen tedbirlere, yöneticilerimizin kulak vermesini umuyorum.
Yoksullukla mücadele haftasında yapılacak yardımlar birçok vatandaşımızın bir derdine dermen olacaktır, ancak okyanusta bir damla misali kalacaktır. Emeği geçenleri kutluyorum.
Ankara’nın güzel ilçelerinden Beypazarı’nda gördüğüm bir inceliği paylaşmadan geçemeyeceğim.
Beypazarı’nda yaşayan müze var. Tarihi bir konak, cumhuriyet döneminde yaşamış bir öğretmenin konağı, içinde Türk kültürü korunarak yaşatılmaya çalışılıyor. Her odası, her köşesi buram buram tarih kokuyor ama anlatacağım, ilgimi çeken aslında çok farklı bir nokta.
Yaşayan müzenin iki kapısı var.
Birinci kapı, konak sakinlerinin ve konukların kullandığı ana kapı.
İkincisi; ihtiyaç sahiplerinin kullandığı, ihtiyaç kapısı!
İHTİYAÇ KAPISI; çok özel, dönme dolap gibi düzenlenmiş. İhtiyaç sahibi tenceresini dolabın dış taraftaki gözüne koyuyormuş, dolap döndürülüyor ve içerideki görevlilerce içine yemek konuluyormuş ve dolap döndürülerek tencere ihtiyaç sahibine veriliyormuş.. İki kişi birbirini görmeden, yoksulun onuru kırılmadan, ihtiyacı gideriliyormuş.
Bu uygulamadan çok etkilendim, günümüzde de yardımlar sırasında bu konuya dikkat edilmesi dileğiyle paylaşmak istedim.
Bizler böyle bir kültüre sahip ulusun evlatlarıyız. İnsanlarımızın fiziksel ihtiyaçlarını karşılarken, onurlarını kırıp, onları manevi yoksulluğa ve umutsuzluğa itmemeliyiz.
Sosyal adaletin sağlandığı, işsizliğin ve yoksulluğun azaldığı günler yakın olsun…
|