İnsanlar bir araya toplandığında, hep olumsuzluklardan bahsederler…
Haksızda sayılmazlar.
Şikayetler sıralanır birbiri ardına;
Pahalılık, işsizlik,açlık, hırsızlık, kapkaç, uyuşturucu kullanımının küçük çocuklara kadar indiği gibi… Bir dokun bin ah işit misali…
Şikayet etmek, sızlanmak neye yarıyor ki?
İçinde yaşamakta olduğumuz toplumun sorunlarına çözüm için ne yapıyoruz?
Toplumsal sorunlara karşı ne kadar duyarlıyız?
Bir avuç insanımızın bir çok toplumsal sorun için çırpınmasının dışında pek de duyarlı olmadığımız kanısındayım. Duyarsızlıklar, bireylerin sosyal statüleri ve ekonomik güçleri ile ilişkili olarak artmaktadır.
Yaşadığım bir deneyimi sizlerle paylaşmak isterim;
Toplumumuzun geleceği olan gençlerimizi tehdit eden, sigara, alkol, sakinleştirici ve uyuşturucularla ilgili bir araştırmaya veri hazırlamayı amaçlayan bir projede anketör olarak görev aldım.
Gazi Üniversitesi ve USAK işbirliği ile yürütülen Halk Sağlığı Araştırmasında çok ciddi emek ve zaman harcanmaktadır. Halkımızın hassasiyetleri göz önünde bulundurularak, Türkiye İstatistik Kurumunca belirlenen adreslere, ön bilgi vermek için, bilgilendirme mektupları gönderilmiştir. Çalışma sahası pilot bölge olarak seçilmiş olan; Ankara’nın ilçeleri ve merkezinde mahallelerdir. İlk ve en önemli sorun adresleri bulmak olmuştur. Ankara genelinde değiştirilen sokak numaraları büyük bir sıkıntı yaşatmış, zaman ve iş gücü kaybına neden olmuştur. Yeni sokak ve kapı numaraları semt sakinlerince bilinmemekte, sokak levhaların da eski- yeni numaralar karışık olarak kullanılmaktadır. Sanki aranılan adresler bulunamasın gibi özel bir çaba sarf edilmiştir! Açıkça söylemek gerekirse başkent sokaklarında kaybolduk!
Adres savaşını kazandığımızda, asıl mücadele başlıyor!
Konutta yaşayan sakinlere kendimizi anlatabilmemiz, güvenlerini sağlayıp, ankete başlayabilmek… Öylesine güven sorunları yaşıyor ki insanlarımız… Büyük çoğunluğu kapıyı açmaktan çekiniyorlar, haksız da sayılmazlar.
Ama korkarak, toplumsal sorunlara kulaklarımızı tıkayıp, gözlerimizi kapatarak , yapılan bilimsel çalışmalara katılmayarak, güvenli yarınlara kavuşamayız.
Çalışmalarımız sırasında dikkatimi çeken ve üzüntümü arttıran en önemli şey, toplumsal duyarlılığın azalmış olmasıdır.
Toplumsal duyarlılık; içinde yaşadığımız toplumun sıkıntılarına göstereceğimiz ilgidir.
Köylerde, kasabalarda, orta halli insanlarımızın oturduğu semtlerde, anketimize katılım genellikle iyi olmuştur. Ancak; ekonomik şartların daha iyi olduğu, özel güvenlik ve kameralarla korunan sitelerde oturanlar, çok ilgisiz kalmaktalar… Konutlarında bulundukları halde, tüm anlatım ve ricalarımıza rağmen, birkaç dakikalarını ayırmamaktalar, sorularımızı cevaplandırmamaktalar, hatta onları hiç ilgilendirmediğini söylemektedirler.
Bu ne duyarsızlıktır?
Bu toplum içinde yaşıyorsanız, bu gün sizlerin böyle sorunları yoksa dahi, yarın olmayacağının bir garantisi yoktur.Toplumsal sorunlar çözülmedikçe; özel güvenlik, kameralar, kalın bahçe duvarları sizleri koruyamayacaktır. Sorunlar çözülmeden, bataklıklar kurutulmadan, polisiye tedbirlerle huzurlu ve güvenli bir toplum olmak mümkün değildir.
Birey olarak hepimizin bu toplumsal sorunlara duyarlı davranmak, elimizden geleni yapmak gibi görevlerimiz vardır.
Büyük kentlerde, sosyal ve ekonomik şartlar güçlendikçe, bireyler yalnızlaşmakta, yalnızlık duygusu, iletişimimizi zayıflatmaktadır. İnsani ilişkiler zayıfladıkça, toplumsal felaketler artmaktadır.
İnsanlarımız bu duyarsızlığı aşmalıdır! Duyarsızlık, ,İlgisizlik, merhametsizlik insana has duygular değildir.
Toplumsal duyarlılığın arttığı günler yakın olsun …
|