Nedense hep neşeli, keyifli bir hafiflik hissettiğim Temmuz ayını geride bırakmanın hüznü, canımı acıtır . Açık havada cafelerde , park ve bahçelerde , teraslarda ferah ferah oturamayacağımız düşüncesi; sokaklarda , deniz kenarlarında, yazlık evlerimiz de geçireceğimiz gün sayısının azalması telaşlandırır beni… Bilirim ki, bir yaz daha hayatımızdan usulca geçip gitmektedir. Bize kalan, yaşanmışlıklar veya yaşanmamışlıklar olacaktır. Onlar da çıplak ayaklarımızın kızgın kumsala bıraktığı izler gibi; kuvvetli bir dalgayla köpüklere karışıp yiteceklerdir.
Ağustos ayı bu sene Ramazan-ı Şerif'i ağırlıyor...Tatlı hazırlık telaşları, sıcaklarda oruç tutmanın zorluğuna karışıyor. Alemin en mükemmel yaratısı İnsan bedeni, buna da uyum sağlayarak, iftarla sahur arasında Ramazan eğlencelerine katılarak akşam serinliklerinden olduğunca faydalanıyor.
Artık yaz ayları Sanatın hızını kesemiyor...Sanat kampları ve köylerinde buluşuluyor..Sergiler tatil beldelerinde son hız devam ediyor..Sanat yapmak, on iki aya yayılmış, yurtdışı sergileri, gezilerle destekleniyor..
Geçen Pazar günü fotoğraf sanatına gönül vermiş dostlarla yaptığımız geziden dönerken; başımı cama yaslamış,bunları düşünüyordum..Çubuklu Gölü 'nden ( Göynük-Adapazarı) Istanbul yönüne gidiyorduk..Aniden kendimizi göz kamaştıran , sarı renkli bir toz bulutunun içinde bulduk.Koro halinde hepimizden keyif, heyecan dolu bir ‘’Oooooooooooo’’ sesi yükseldi...Şöförümüz kenara yanaşır yanaşmaz, arkadaşlar makinalarını kaptıkları gibi,fotoğraf çekmeye koştular.
İnanamadım...Karşımda bir ''Namık İsmail-Harman Yeri'' tablosu vardı sanki.. Biz Şehirde yaşayanlar için hele ki fotoğraf çekiyorsanız ....Paha biçilmez bir görüntüydü..Masal gibi bir manzara ile karşı karşıya idik.. Traktörler ile tarladan gelen buğday başakları, boşaltılıp, patos (sap, saman,başak ayırım) işlemine tabi tutuluyor. Erkek ve kadın beraber çalışıyorlar. Bir kişi başakları yere savuruyor,diğer ikisi patos makinasına veriyor, iki kişide başakları makinadan alıp çuvallıyor.Bir diğeride yabası ile sap kısımlarını bir yana iteleyip yığın yapıyor. …Tabiii, işlem aynı ama teknoloji farklı…
Namık İsmail 1890 Istanbul doğumlu,Çallı kuşağı ressamlarımızdandır.Sanayi-i Nefise Mektebini bitirmiş, Şevket Dağ’dan özel ders almışdır.1911 de Fransa, Paris’de Julion Akademisi ve Fernand Cormon Atölyelerinde çalışmıştır.Yurda dönmüş ama daha sonra Almanya Berlin’de 2 yıl kalarak, Louis Corint ve Max Lieberman Atölyelerinde çalışarak, italya’ya geri dönmüş.Türkiye de resim öğretmenliği yapmış, Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü iken 1935 de vefat etmiştir..
Rönesans’a parmak basan değerli kişilerden Michelangelo’nun sanatı ve yaşamı ile ilgili biyografi çalışması yapmıştır..Hocalarının etkisinde kaldığı söylenemez…Resimde perspektife önem vermiş, yumuşak renk geçişleriyle , lekeci anlayışı benimsemiştir..’’Harman -1933-T.ü.y.b. 165/200’’ tablosu en bilnen eseridir..Bu tabloyu Güzel Sanatlar Resim ve Heykel müzesi (Istanbul-Beşiktaş) kapısından girince solunuzda ki duvarda görebilirsiniz.Değişik konulu başka tabloları da vardır…Hepsi yurtiçi ve yurt dışı özel koleksiyonlarda yerini almıştır.Konularını memleketinin gerçeklerinden seçmeyi tercih etmiş değerli bir kişiliktir.
Arkadaşlar ,bu doğal olarak bize sunulmuş görüntüyü , sağdan soldan pozlarken Ben de O’nların fotoğraflarını çektim…Yol boyunca görüntülerimi kontrol ederken , düşündüm de; keşke yaşarken bizimde sapla –samanı ayıracak bir makinemiz olsaydı…Gerçek işe yarayacak taneleri bulmakta ne kadar zorlanıyoruz……
|