Müze-i Hümayun müdürü Dr.Dethier ölünce ,akla bu görev için hemen Sadrazam İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Osman Hamdi gelir. 11 eylül 1881 de , boynuna fularını bağlar, ceketinin gögüs cebine beyaz mendilini iliştirir, görevine başlar.İmparatorlukların ve insanların geçmiş köklerini en iyi görebilecekleri yerin müzeler olduğunu iyi bilmektedir.İlk iş olarak Çinili Köşk’te bulunan müze binasını yoluna koyar…Tadilatlar esnasında sanat eserlerinin korunması ve onarılmasının işinin ehil kişilerce yapılmasının gerekliliği ortaya çıkar…Her daim Avrupa’dan gelecek bir yabancıya bağlı kalınmaması gündeme gelir..Osman Hamdi Bey kararını verir…Padişah’ı ikna ederek Güzel sanatlar akademisinin yapımını başlatır.Çinili köşkün hemen yanında bir arazi seçilir…Sanat öğrencileri eğitim alırken, Müzeden de faydalanacak ve restorasyon işlerinde görev alacaklardır.
Mimar Alexander Vallaury yedi ayda inşaatı tamamlar…Sanayi-i Nefise 3 Mart 1883 de açılır.Osman Hamdi, Roma Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisinden Osgan Efendiyi müdür muavini ve müze restoratörlük görevine ; Vallaury’e mimarlık bölümünün başına atar..Okulu güvenilir ve işinin ehli hocalara emanet ederek, müzeyle ilgilenmeye başlar.
Paris’te aldığı Arkeoloji derslerinin tatbik zamanı gelmiştir.Nemrut’a gider.Zor ve uzun bir yolculuk olur.Komanagene Krallığının kutsal mezar alanına ulaşılır.Dağlar arasında ki bir alanda bulunan tarihi değeri yüksek eserler onarılır.Devrilenler düzeltilir.Müzeye taşınamayacaklarına karar verilir.Osman Hamdi bey ,Fransa’da öğrendiği alçı kopyalama yöntemiyle bire bir , Osgan Efendi ile birlikte heykellerin kalıplarını alır.Ve dönüşte edebiyat dünyasına ‘’Nemrut Dağı Tümülüsleri’’ kitabını armağan eder.
Öncülüğünde 21 Şubat 1884 de ‘’Asamı Atika Nizamnamesi’’ yürürlüğü girer.Bundan böyle Osmanlı toprağı üzerindeki kazılardan çıkan eserler Anadolu Kültürü mülkiyetinde olacaktır..Eserlerin sadece fotoğrafları ve alçı kopyaları alınabilir..
Bu arada Osman Hamdi resim çalışmalarına devam etmektedir..Kocaeli Gebze ilçesinde Eskihisarda ‘ki arsasına bir ev yaptırır. (Şimdi Müze). Resimlerini buradaki atölyesinde yapmaktadır. Tablolarında insan figürünü işleyen ilk Türk ressamıdır.Kendini çokca çizmiş ve kadın figürünü, küçük etkili detaylarla sunmuştur.Gerome tekniğini kullanmış, hocalarının konularından fazlaca etkilenmemiştir.
‘’Kaplumbağa Terbiyecisi’’ isimli tablosunu bitirdiğinde, başyapıtına baktığını anlamıştır.Tablo Berlin ve Paris’te galerilerde sergilenir.
Çoğu kişiler ‘’Kaplumbağa Terbiyecisi’’ tablosunun iki versiyonu olduğunu bilmezler.
1906 da yapılan tablonun değeri şu an on-oniki milyon dolar arasıdır.Süleyman Saim Birkök koleksiyonundan, Erol Aksoy’a sonra da Pera Müzesine geçmiştir.2004 yılında ki müzayedede Istanbul Modern-Pera Müzesi arası rekabet tablonun fiatının yükselmesinde büyük rol oynamıştır.
1907 de yapılan ikinci tablonun ilk sahibi Levanten bir ailedir.1984-86 da Londra’da bir müzayededen Erol Simavi tarafından satın alınmıştır.Halen Belma Simavi Kolleksiyonundadır.İkinci versiyonda altı adet kaplumbağa vardır..Yerde bir testi ve duvarda çerçeveli bir hat görürüz.Ressamın el yazısı ile’’Ahmet Muhtar Paşaya ithaf edilmiştir’’ibaresini koymuştur.Şu anda ki değeri dört milyon dolar olarak ifade edilmektedir.
Pera Müzesinde başyapıt olarak sergilenen bu tablonun önünde dakikalarca kalabilir, her bir bölümünü ayrı bir hazla inceleyebilirsiniz. Kamburu çıkmış, binlerce yıllık sanat yapıtlarının korunması için çabalar harcamış, yorgun ama yinede umutlu Osman Hamdi figürü….Yüzünde işinin ne zor olduğunu vurgulayan ifade….Yerde ot yiyen kaplumbağalar….Camdan giren etkili ışık….Muhteşem…..
Keşke kaplumbağa terbiye etmeye gönüllü birkaç Osman Hamdi’miz daha olsaydı…