Büyükada da dünyanın en eski ve büyük ahşap binalarından biri olan (1898-1899 da Fransız bir şirket tarafından Otel olarak yaptırılmıştır) 110 yıldır ayakta duran, Rum Yetimhanesinin mimarıdır…Galata’da ki Osmanlı Bankası binası (Bank-ı Osmani-i Şahane), İstanbul Erkek Lisesi binası (Duyun-u Umumiye), İstinye’de ki Arif Paşa yalısı , Bağlarbaşı’nda ki Mecid Efendi köşkü, Beyoğlu Pera Palas Oteli Vallaury imzası taşır.
Haydarpaşa’da ki Tıp Okulu binası (günümüzde Marmara Üniversitesi,T ıp-Hukuk Fakültesi), geleneksel ile modern sentezi bir binadır. Saat kuleleri göz alıcı ayrıcalıklı bir Vallaury eseridir.
Osman Hamdi Bey , Vallaury’e ‘’Mimar’ı Şehir’’ diye hitap etmektedir..İstanbul yapılanırken, kendi öz tarihi yapısını devam ettiren bir mimarın ellerine teslimdir.
Helenistik dönemde Sidon adıyla bilinen Beyrut’a yakın; antik çağlarda önemli bir yeri olan Sayda’dan bir telgraf gelir. Toprak altında büyük taşlara rastlanmıştır. Osman Hamdi, hemen ekibini toplar ve gemiyle yola çıkar. Sayda Limanına vardıklarında, kazı yerine araç gereçlerini taşımaları gerekir. Köylüler kazıda çalışmaya başlarlar..Yüz metreye, iki yüz elli metrelik bir alan kazılmaya başlanır. Yer altında odalar ve 11 adet Lahit bulunur..Lahitlerin her biri sanat harikasıdır. Helenistik döneme aittirler yalnızca kadın şeklinde olan biri Antik mısır döneminindir. Ayrıca Lahitlerin içinden çeşitli eşyalar çıkarılırken, üzerlerinde ki kabartma heykeller şaşkınlık yaratır. Asıl mesele bunların gemilere nasıl taşınacağıdır…Sal tarzında kızaklar hazırlanarak, dikkatlice ve yavaşça , Lahitler kıyıya kaydırılıp; makaralarla gemiye nakil edilir. İstanbul’da Müze-i Hümayun bahçesine yerleştirilir
Osman Hamdi Bey Sayda Lahitleri ile Arkeoloji literatüründe yerini alır. Bunca zahmetle çıkarılan eserlerin korunması, bakımının yapılması, gelecek nesiller için muhafaza edilmesi kaygısına düşer…İstanbul Gülhane’de yeni bir müze yapılması gerekliliği ile Maarif nezaretine dilekçesini verir. Hazineden büyük miktarda bir paranın çıkamayacağı düşüncesi ile Osmanlı Mimarisindeki eklenti geleneğini kullanmayı planlar.
Vallaury ile buluşur. O’na Sayda şehrinden gelen ‘’Ağlayan Kadınlar’’Lahdinin üstündeki bir bina kabartmasını gösterir. Ve böyle görkemli bir müze projesi çizmesini ister . Ayrıca ilerde müzenin eklentilerle büyütülebileceğini de hatırlatır. Daha yapımı esnasında Osman Hamdi Bey’in gayretleri ile müze iki katlıya dönüşmüştür.
İstanbul Arkeoloji Müzesi, Müze-i Hümayun adıyla, 13 Haziran 1891 de Padişahında katıldığı törenle açılır. Antik Dönem görüntüsünde ki Müze; Neo Klasik tarzda, 1800 metre kare , 36 teşhir salonu, girişindeki sütunların görkemiyle Vallaury’nin önemli eserlerinden biridir. Müzenin ana binasına zaman içinde 3 bölüm daha ilave edilir. 1472 de Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış olan Çinili Köşk de Müze ile birleşir. Anadolu’nun bağrından çıkan eserler artık devletin kendi müzesinde sergilenecektir. Anadolu, Mezopotamya, Mısır, Arap eserleri; Kadeş Antlaşması (tarihte ki ilk yazılı antlaşma) Tablet Arşivi, çivi yazılı belgeler, 20.000 e yakın arkeolojik eser buradadır.
Osman Hamdi Bey, ileri görüşlü bir fikir adamıdır. Projelerini hayata geçirmek konusunda şanslıdır. İyi bir eğitim almış, güzel ilişkiler kurmuş tabi bu arada Sadrazam İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu olmanın nimetlerinden de fayda sağlamıştır. Yine de projeler ekip ile gerçekleştirilir. Fikirleri hayata geçirmek için güvenilir, konularında ehil insanlara ihtiyaç vardır. Üstlendiği görevlerden ,doğru bir ekip ile çalıştığı için, yüzünün akıyla çıkmış, eksiksiz yerine getirebilmiştir.
Elli yaşına basmadan çok yol almış; toplumda, tarihi eserlerin gelişime ışık tutacağı bilincini geliştirmeye başlamışdır…
|