Yaşamı vizörden gören, fotoğraf sanatına gönül veren, kardeşim Şahika Öner ve arkadaşlarıyla günübirlik geziye çıkacağız. Heyecanlıyız. 4.30 uyanmamız gerekiyor. Çalar saatimiz yok!. ''Bir evde mutlaka çalar saat bulunmalı'' diye söylenen kardeşimle az buçuk papaz oluyoruz... Cep telefonlarımız yok mu? Vaar... Ama emin olamıyoruz, daha önce kullanmadık. Uyandırma servisini arıyoruz. Cevap yok. Cep telefonuna güvenmemiz gerektiğine karar verip, saati ayarlıyoruz. Aa valla vaktinde çaldı.
Tam zamanında otobüsümüze biniyoruz. Engin (Basa) ve Aylin'in gülen yüzleri sabahımızı güneş gibi aydınlatıyor. İlk mola da tavşan kanı çaylar eşliğinde Aylin'in mutfağından çıkmış sandviçlerle kahvaltımızı ediyoruz. Gözler açılınca fotoğrafçılar arası sohbet başlıyor. Hele Nikoncularla, Canoncular arası atışmalar bir başka keyifli oluyor...
İlk durak Taraklı ilçesi (Sakarya il Sınırları içinde) Rehberimiz Tevfik Canbazoğlu Belediye de devlet memuru, hafta sonları rehberlik yapıyor. ''Çevrede gezip görülecek çok yer var. Hafta sonları 150-200 kişi ziyarete geliyor, Çakırlar ve Hanımeli Konaklarında oda-kahvaltı 50 TL.ye kalınabiliyor'' diyerek bilgi akışını başlatıyor. Şu anda Müze olan Hükümet konağı merdivenlerini tırmanırken , rehberimiz anlatmaya devam ediyor..Konaklar 140-150 yıllık, karkas kerpiç yapımı, genellikle 3 katlı yapılar..Bunlar Ataerkil aile yapısına uygun hazırlanmış, her odada banyosu olan, sedirli odaları, geniş girişleri, kuzineli mutfakları olan klasik Osmanlı evleri..Gezdiğimiz Konak 1860 da Hacı Ali Efendi tarafından ilk öğretim okulu olarak inşa edilmiş, ortaokul, lise, Hükümet Konağı ve Müze olarak günümüze gelmiş. Eylül 2001 de yenilenmiş. Tevfik Rehber '' O zamanlar gençler 13-14 yaşlarında evlendirilir ve ailelerinin yanında otururlarmış..Sebebi, birbirlerine alışana, evlillikleri oturana kadar büyüklerinin gözetiminde olmalarıymış. Sonra isteyenler kendi evlerine geçermiş'' deyince; düşünmeden edemiyorum '' uzun evliliklerin sırrı bu mu ki acaba? ''diye...
İlk katta ki bir odada dokuma tezgahı başında kumaş dokuyan bir hanımla karşılaşıyoruz..Fotoğrafçı arkadaşlar iş başında ardı ardına deklanşöre basıyorlar..Ben de arada iki fotoğraf alıyorum.
Diğer oda da kasabaya adını veren şimşir tarak yapımının canlandırıldığını görüyoruz..Ahşap işçiliğinin son derece önemli olduğunu, tahta kaşık, ayakkabıcılık,oymacılık ve demir işçiliğinin yaygın olduğunu öğreniyoruz. Üst katta ortak yaşam odasını, sergilenen el yapımı objeleri görüyoruz..Bir arkadaşımız, kılıç ve kalkanı kuşanınca, deklanşör seslerine ''bir daha poz ver lütfen/ ay ben çekemedim/lütfen biraz bana dönermisiniz?/ alemsin abi ya!/ Engin Üstat nerdesin, bunu kaçırma!'' nidaları karışıyor.Daha sonra çekilen fotoğraflara bakılırken ki eğlenceyi tahmin edersiniz artık.
Öğle yemeği için Konağın hemen karşısında ki Park Restorana geçiyoruz. Tavuklu Keşkek, Köpük Helvası gibi yöresel tatlarında yer aldığı yemeğimizi yerken; etrafımızı tarihin içinden fırlamış başı sarıklı, geleneksel kıyafetleri içinde Osmanlı Beyleri ve hanımları sarıyor. Bir TV dizisi çekildiğini, onlarında öğle molası verdiklerini anlıyoruz. Meraklı sohbetler başlıyor. Resimler çekiliyor. Aralarında en çok değerli sanatcımız Yılmaz Köksal ilgi odağı oluyor.
Bu arada 1. derece sit alanı olan, denizden 485 metre yükseklikte, bu özelliği ile Marmara Bölgesi içindeyken, Karadeniz iklimine sahip, ormanların örttüğü Taraklı İlçesinin ‘’ İpek yolu’’ üstünde yer aldığını öğreniyoruz. Kuzeyinde Akyazı, Güneyinde Gölpazarı, Batısında Geyve, Doğusunda Göynük olan dağlarla çevrili, her mevsim yemyeşil bir vadi de kurulmuş olan kasaba; 1289-1299 da Samsa Çavuş tarafından Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmışdır. İstanbul ve Ankara’ya 250 km yakınlıkta oluşu, 1900 lü yıllarda meyve, sebze, ahşap eşyalar, ayakkabı, kumaş vs , at arabalarıyla bu şehirlere ulaştırılmıştır.
Taraklı’yı gezerken Semer ustası İbrahim Bey ile sohbet ediyoruz. 1947 senesinde çırak olarak başlamış şimdi Belediye ve Kaymakamlık namına minyatür semer üretimine devam ediyormuş…’’Bu bizim baba mesleğimiz, 3 sene çıraklıktan sonra dükkan açtım. Semerci deyip geçmeyin, at ve merkep eğerleri farklıdır, bu işinde incelikleri vardır.’’diyerek, güler yüzü tatlı diliyle bize çay ikram etmek istedi. Alacağımız olsun diyerek ayrıldık çünkü Belediye başkanı Tacettin Özkaraman’ın torunlarının Sünnet düğününe davetliydik.
Otobüsümüz evin önüne yanaştığında, büyük bir bahçe içinde ateşler yakılmış, kazanlarda keşkek, un helvası, köpük helvası, pilav pişirildiğini gördük. Hanımların kimi karıştırıyor, kimi dağıtıyor, kimi de bulaşıkları yıkıyordu..Kalabalık kadın ,erkek ,çocuk bahçeye yayılmış; ağaçların gölgesine oturmuş, bir yandan yiyor bir yandan sohbet ediyorlar, çocuklar ise en güzel giysileri içinde oynuyorlardı. Fotoğrafçı arkadaşlar her yana dağılıp çekime başlamışlardı. Rehber Tevfik Bey ve birkaç arkadaş un helvası yemek üzere bir köşeye çekildik. Bol helva ve ayran ikramını ret etmek mümkün değildi . Ne kadar helva yediğimden bahsedemeyeceğim, sormazsanız mutlu olurum. Beni anlamanız için tadına bakmanız gerekir.
Otobüsümüze binip Yeni Doğan Mahallesine doğru yola çıktık. Rehberimiz Karagöl yaylası, Har Kanyonu, Hıdırlık Hisar Tepesi (Selçuklulardan kalma su sarnıçları) ve göletlerin gezilmesi gereken yerlerden olduğunu belirtti. Ayrıca ‘’ Keşke zaman olabilseydi de sizlere Akşemsettin ve Müderrisoğlu Konakları, Pulcular ve Yahya Evlerini de gezdirebilseydim’’ diye hayıflandı…
Yenidoğan Mahallesi….Gelecek yazının konusu olacak…
A bu arada bilmenizi isterim, yeni aldığım pembe bir çalar saatim var.