Gazeteci, yazar Bekir Çoşkun'un Başın Öne Eğilmesin isimli kitabının arka kapağından bir alıntıyı okudunuz. Kitabın ismi ve bu satırlar kitabı hiç düşünmeden alıp, soluksuzca okumama sebep olmuştu. Ne tesadüfdür ki rahmetli eşim Vecdi Ören tarafından düzenlemesi yapılarak, Dostlar gurubu tarafından melodisi çalınıp, Edip Akbayram tarafından seslendirilen bir eserin adıdır, başın öne eğilmesin.
Kadıköy Belediyesinin Sanat Kütüphanesi etkinlikleri çerçevesinde Çoşkun’un Atatürk’ün Kızları söyleşi imza günü düzenlediğini görünce; kitabımı çantama, kendimi Caddebostan Kültür Merkezi büyük salonuna attım. Ne tesadüfdür ki facebook da ki din satırımda ‘Elhamdülillah Atatürk Kadını’ yazar.
Bağdat Caddes’nde ki Cumartesi trafiğine takılıp gecikince, Bekir Çoşkun yazılarını renklendiren Hasan Rastgeldi tabloları ile ilgilenmeyi sonraya bırakıp koşar adımlarla salona girdim. İğne atsan yere düşmeyecek bir durumla karşılaştım. Salon hıncahınç dolu ve bir o kadar insanda dışarıda kapı önlerinde bekleşiyordu. Sahnenin önünde yere oturmaktan başka çarem kalmamıştı. Çoşkun ,sohbete başlamış, herkes O’nun ağzından çıkacak her bir kelimeyi net duyabilmek için kulak kesilmişti.
Gazeteci, yazar Bekir Çoşkun ; toplumda din ve kötü ahlak yapısının, iki karşıt kavramın kullanılarak, umduklarını bulamayan ,varoşlarda yaratılan, küskünler ordusunun çığ gibi büyüdüğünü vurguladı. Göç alan şehirler de kentli oranının %20 lerde kalarak, ahlaki değerlerin düştüğünü ve kimlik sorununun ortaya çıktığını sözlerine ekledi.
Gazeteci dostu Emin Çölaşan ile çalıştıkları sırada gün içinde birbirlerine nasıl takıldıklarından bahsetti.
Artık telefonlarda üç kişi konuşmaya alıştığımız, ülkede ki son gelişmelerden sonra Türkiye’de durumun dibe vurduğu, dönülmez bir yola girildiği, tüm doğrularımızın yerle bir edildiği düşüncesinde olduğunu söyledi. Ne yazık ki torunlarımıza ve çocuklarımıza karşı borçlu duruma düştük; çocuklarımız bunu çözeceklerdir ama çok zor şartlardan geçmek zorunda kalacaklardır diyerek endişesini belirtti.
Zaman zaman sözleri, haykıran kadın ve erkek sesleriyle kesildi. Çeşitli şikayetlerini ileten çözüm isteyen insanlar vardı. Salonlardan çıkma kararı herkesce sevinçle karşılandı. Ayten Gökçer, Levent Kırca, Yonca Evcimik gibi sanatçılar, yazarlar Bekir Çoşkun ile aynı sahnede buluştular.
Çoşkun, konuşmanın beyinden, yazı yazmanın yürekten geçtiğini ; bu özel günde ve bu kadar kalabalıkla söyleşmenin mutluluğundan bahsederek, kadınlara çok güvendiğini; Atatürk’ün Kızlarının haklarını en iyi şekilde koruyacaklarına inancını hiçbir zaman kaybetmediğini ifade etti. Erkekler saatlerce iki direk arasından bir topun geçip geçmediğini gözlerken; kadının bir yandan yemek pişirip, çocuğuna bakarken, diğer yandan ütü yapıp, komşusuyla sohbet edebilecek kadar çok yönlü ve becerikli olduğunun görüldüğünü dile getirince, salon gülmekten kırıldı. Kadının geriye çekilmek istenmesinin, kadın korkusuna bağlı olduğunu düşündüğünü söyledi.
Atatürk’ün Kızlarına güvenirim, O’nları gözlerinden tanırım, mahallenin çocuklarına şeker veren hanımlardır O’nlar…Cebinizde Cumhuriyetimize sahip çıkmaya yetecek kadar şeker var mı? Sorusuyla sohbetini tamamladı.
Söyleşi boyunca diğer basın arkadaşları da yanımda yerde oturma pozisyonu aldılar. Yerlerde sürünerek işimizi yapmaya çabaladık. Resim çektik, not aldık. Can kulağı ile dinledik. Alkışladık. Özel bir güne tanıklık ettiğimizin farkındaydık.
Sorulan sorular, verilen cevaplar sonucunda; kitap imzalamaya geçildi.
Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ile de bir müddet sohbet eden yazar, imza masasında yerini aldığında uzun bir hayran kitlesinin ellerinde kitaplarıyla sabırla kendini bekler buldu.
Kitabım elimde bir imza alma çabasına düştüm ama ne mümkün…Kendisiyle 3-5 cümle zor edebildiğim Başyazarım Bekir Çoşkun’dan imza almam bir başka bahara kaldı. Tam bir izdiham yaşandı. İmza almakla kalmayıp, konuşmak, dertleşmek istiyorlar, resim çektiriyorlar, sarılıyorlardı. Çook uzun bir kuyruk vardı.
Uzun saatler hayran kitlesiyle dertleşen, paylaşan, kitabını imzalayan yazar yorgun ama mutluydu.
Söyleşiyle eş zamanlı açılan YAZININ RENGİ sergisi büyük ilgi gördü. Bekir Çoşkun’un ,‘Toprak Damdaki Çocuk-İki Müzisyen-Battaniye-Fazıl Say’ı Vurmalı-Mustafa’ya Mektup-Cumhuriyet’e sahip Çıkın-Bu Memleketin Kadınları var-Dünya Barışı O Kadınların Çantasındadır-Pako’ya Mektuplar gibi seçme yazılarını; tablolarında renklendiren kuzeni Hasan Rastgeldi’nin yazma üzerine karışık teknikle çalıştığı eserleri büyük ilgi gördü.
İzmir’de ki atölyesinde çalışmalarına devam eden Rastgeldi, 1970 Gazi Eğitim Enstitüsü Turan Erol, Hamza İnanç atölyelerinden mezun olmuştur.Buca Eğitim Fakültesinde öğretim görevlisi olarak görev yapar. 1987 de lisans tamamlar ve Salzburg yaz akademisi çalışmalarına katılır.’Bir Anadolu Bin Anadolu ‘ resimlerini yapar. ‘Yazının Rengi’ sergisinde yazıya renk verir, yazarın çığlıklarını somutlaştırır. 48 kişisel sergi açmış, 100ün üzerinde karma sergiye katılmış, 11 ödül sahibidir.
Kadıköylüler sanatla iç içe bir gün yaşadılar, Cumhuriyet Mitinglerinde buluşmak üzere sözleştiler ama Bekir Çoşkun’a doyamadılar.
Kültür Merkezinden çıktığımda hava iyice soğumuştu. Üşüyen ellerimi ceplerime soktuğumda avucuma gelen iki adet şeker, yüzüme mutlu bir tebessüm yayılmasına sebep oldu. Onlar torunum içindi…
|