O'nun yerinde olmayı ne çok isterdim bu sabah.
Dalgalar sesiyle ruhuma güç katarken, rüzgarın yüzümü okşaması için, şemsiyemi indirirdim.
Giysimin beyaz renginde, gökkuşağının tüm renklerini hapsetmiş olmanın dayanılmaz hafifliğine teslim olurdum.
Bilirdim ki, her bir siyah kurdeleyi çözdüğümde, yüklerimden birinden daha arınacağım.
Ağır ağır yürümeye devam ederken, uçuşan eteklerimde ki ağır taşları tek tek, tuzlu suyun yaladığı kumsala savururdum.
Köpüklü dalgaların uzaklardan hışımla geliveriyor iken, yavaşlayarak, ayaklarımı yıkadığı anda beni biraz daha kuma gömüyor olmasına izin verirdim.
Gökyüzünün mavisine teslim olur, martı kanadında yeryüzünü seyrederdim. Sadece ruhum ve ben.
O sonsuz sahilde sorgusuzca salınarak yürür giderdim.
Daima bir sonra ki adımın sürprizlerine odaklanmış, ara sıra tabanıma batan sedefli, yarı kırık deniz kabuklarının acısına aldırmadan, gülüp geçerek yürür, yürürdüm.
Bilirdim ki her bir acı gelip geçicidir. Verdiğim değer ve anlamda vücut bulur.
Köpüklerin savurduğu tuzlu su taneciklerinin beni yıkamasına yardım eden rüzgara döner, teslim olurdum.
Baharla gelen sevgi serpintileri altında yıkanır, her bir damlacığa kalbimin kapılarını açardım. Bende hayat bulmalarına, beni doldurmalarına, izin verirdim.
Saçlarımı pembe kurdelesinden kurtarır, salıverirdim Dünya’ya... Her bir teli başka bir yüreğe ulaşsın, kulaklara aşk şarkıları fısıldasın. Usulca bir buse bıraksın dudaklara. Adıma yazılan şiirlere benden hediye…
Bedenimi, yaşam veren güneşin sıcağına bırakırdım. Tüm kaygılardan arınmış, öylesine, umarsız; bırakırdım ki kendimi, vücudumun en derininde sıcaklığını hissedeyim. Işığı alev olsun. Beni sarıp sarmalasın, kucağında sallasın. Süresiz zamanlara teslim, koynunda uyuyayım.
Feryadımı rüzgarın cebine koyar, yitip gitmesini izlerdim. Belki, hayata biraz sitemim olurdu. İçim titreyerek ‘’biraz daha huzur ve sevgi’’isteyebilirdim, arsızca. Gel-gitlerime aman dilerdim, şımarırdım.
Gözüm suda ki yarı silik aksime takıldığında, zamanla yarışamayacağının çoktan farkına varmış olmanın rahatlığı ile gözlerim yüreğimi görürdü.
Nisan yağmurunun aniden çiselemesiyle, pembe şemsiyemin altına, pembe hayallerime sığınırdım. Eşi benzeri olmayan, samimi ve tutkulu bir aşk hikayesi yazmak isterdim. Varoluş sebebime anlam katmak umudum olurdu. Bir gün gerçekleşeceğine inancımın sonsuz olduğu hayallerimde kaybolurdum.
O’nun yerinde olmayı ne çok isterdim, bu sabah.
|