Güneş, günü müjdeleyen ışıklarına ıhlamur çiceğinin kokusunu da alarak balkon kapısından içeri süzülüverdi.
Kadın önce kokuyu duyumsadı. Sonrasında aralanan gözkapaklarını gün ışığının huzmelerine kapatarak, yatağında yön değiştirdi. Bu sabah biraz daha uyumak istiyordu.
Elini sağ tarafında ki boşlukta gezdirdi. Boşluk???...
Keşke diye düşündü, keşke boş olan sadece yatak olsaydı.
Ya içinde ki boşluk? Bazen zifir karanlık olup O'nu da içine çekmek isteyen boşluk...
''Offff of'' diye inledi. Ani bir kararla yatakdan kalkıp, banyoya yöneldi.
Çayı ocağa koydu ve balkona çıktı. Devasa ıhlamur, çiçek çiçek olmuştu. Buram buram kokan ıhlamur çiçekleri. İşte bir Haziran daha...Acaba bu kokuyu duyabileceği kaç Haziran ayı olabilecekti? Haydaaa, bu da nereden aklına gelmişti şimdi.
''Aman kızım'' dedi iç sesi, ''Boşver, yeterki sağlıkla olsun.''
Kapıdan gazeteyi aldı. İncebelliye bir de çay doldurdu. Bilgisayarın düğmesine dokundu. Kendini balkonda ki şezlonga atıp, çayını yudumlamaya başladı. Kuş sesleri tebessüm etmesine yol açtı.. Şakıyan bülbülü göremedi ama sesini duyabildiğine şükretti.
Gözleri gazeteye okumadan bakıyordu. Baharları yoğun duygular yaşıyordu. Çevirisini kendine yapmaya bile kaçındığı yoğun duygular. Aceleyle çayını yudumladı.
Telefon. Tabi ki annesi.
En sevimli sesiyle ''Alo'' dedi. Günlük sabah sohbetlerini yaptılar.
Telefonu kapadığında keyfi yerine gelmişti. Ebeveynleri gibi, mutlu ve uzun bir ömür dilemişti, kendilerine. Ama sevgili eşi, elinden bir sabun gibi kayıp yitmişti. Trafik Canavarı alıvermişti elinden. Lafa bak '' Trafik Canavarı''. Ancak geri zekalı insanoğlu kendine ''canavar'' diyebilir diye geçirdi içinden.
Maillerini kontrol etti. Facesine göz attı. Geç kalmadan çıkması gerekiyordu.
Akşamdan hazırladığı kıyafetlerini giydi. Yeni aldığı pabuçlarını ayağına geçirip, aynadaki aksini süzdü. Fena değildi. Kışdan kalma iki- üç kiloyu verince daha da iyi olacak diye düşündü.
''Hadi kızım ''dedi, '' Geçmiş bu günü gölgelememeli '', kim demişti bunu?
''Gözyaşı döktün, öfkelendin, acılandın, özlemlere esir oldun. Öğrendin işte! Doğanın düzenine saygı duymayı öğrendin, geçmiş oldu herşey, geçmiş.''
Asansörden çıktığında apartman görevlisi ile burun buruna geldi. O'na kendisine ekmek alıp, kapıya asmasını tembih edip, dışarı fırladı.
Gece esen rüzgar, bahçede ıhlamur çiçeklerinden sarı bir halı oluşturmuştu. İçi acıdı yerde ki çiceklere bakarken. Bir dal parçasından bir tutam çiçek koparıp, koklayarak sokağa yöneldi.
İşine, okuluna, biryerlere gitmek için koşturan insanların arasına katıldı. O an diğerlerinden hiç bir farkı kalmamıştı.
O'nun gibi, tüm insanlar, hayatta paylarına düşene razı olarak yaşamak zorundaydılar.
Gerçekleştirmek istediği hayalleri vardı. Bundan sonra ki yaşamında duru sularda yüzmek istiyordu. Önünde ki zamanlarda içinden gelen potansiyeli, yeteneklerini kullanarak, misyon edinerek, sergilemek; başkalarına yararlı olacak şekilde kullanmak amacındaydı.
Önce kendine, sonra evrene saygı duyuyordu. Şükran duygusunu geliştirmiş, neşeli, sevecen, çoşkulu bir kadındı.
Otobüs durağına doğru yürürken, çevresine gülümsedi:
''Hadi bakalım bugün yaşamdan payımıza ne düşmüş, görelim.'' diyerek, elindeki çiçeği yakasına iliştirdi.
Otobüse binip oturduğunda, yakasından yayılan ıhlamur kokusu tüm nefeslere karışmıştı.
|