Neden hep kırmızı pabuçlar?
Bayram ve pabuç.
Kırmızı olmasa da hemen hemen herkesin bir pabuç hikayesi var.
Efendim çünkü 60 larda bizlere pabuçlar genelde bayramdan bayrama alınırdı.
Beş yaşımda anneciğimin, yedi yaşımda da babamın bayramda aldığı, kırmızı rugan papuçlara sarılarak uyuduğumu unutmam mümkün değil. Yanımda durup durmadıklarını kontrol için sık sık bir gözümü aralayıp bakardım. Sanki yürüyüp gidecekler, çocuk aklı işte. Ruganın parlaklığı ise hala beni çeker. Rugan pabuc giymeyi çok severim.
Ah! Hele o bayram sabahı, teyzelerden ve amcalardan el öpme sonrası alınan harçlıklar... Kimileri de mendil içinde şeker verirler, gözlerimizin içine bakıp, yanağımızı okşayarak, başımızı sıvazlarlardı. Bazen düşünüyorum da bu harçlık hikayesi, el öpme alışkanlığını geliştirmek için icad edilmiş gibi geliyor bana...
Beyaz süslü çoraplarımı ve kırmızı rugan pabuçlarımı giyince kendimi prenses gibi hissederdim. Üzerimde daima eteği ziponla desteklenmiş bir elbisem olurdu. Üç yürür, bir durur ayaklarıma bakardım. Hala bir çift pabuc beni prenses yapabilir...
Vapurla Kadıköy'e geçer, büyük amcaya yemeğe giderdik. Babam sırayla kıyıda ki tarihi binalar hakkında bilgi verirdi. En çok Devlet Malzeme Ofisinin o zaman buğday deposu olarak kullanılan silosu ilgimi çekerdi. Merakla gözlerdim.
Amcamlarda yemek hazırlanırken, mutfakta Pembe ablanın masallarını dinlerdim. Minicik sarılmış et sarmalardan aşırırdım. Pembe abla ''Dolmaları sen rahat yiyebilesin diye minik sardım'' diyerek gönlümü alırdı. Herşey hazır olunca ahşap köşkün, çam ağaçlarıyla gölgelenmiş bir köşesinde masa kurulurdu. Yemek esnasında iltifat edenlere; yengem ''Sormayın çok elimi oyalıyor ama sizler için dolma sarmaya bayılıyorum'' diyerek, konuklarına gülümser, servis yapardı. Pembe abla o esnada hemen bana göz kırpardı. Bu bizim gizli sırrımızdı.
Sonrasında kahveler içilirken, bahçenin arkasına dolanır, anneme görünmeden kozalak toplar, şam fıstıklarını kırardım. Ellerim simsiyah olana kadar devam ederdim. Fıstıkları afiyetle yer, köşkün arka kapısından mutfağa koşardım. Pembe abla beni temizler, paklardı. Bu da ikinci gizli sırrımızdı.
Akşam üstü, Divan pastanesinin önünden faytonlara biner, Kızıltoprak'a, Bostancı'ya, tekrar Suadiye'ye tıngır mıngır sefa yapardık. Arada derede muhakkak pembe bir pamuk şeker yerdim. Ağzıma burnuma yapışmasına aldırmadan, keyifle.
Ve ailemizle birgün mutlaka Lunaparka giderdik.
Klişe olacak ama eski bayramlar bir başkaydı diyeceğim. Çünkü şimdi ki çocuklar bizler kadar mutlu değiller. Düşünmek gerek, neden acaba?
Şeker tadında, gönlünüzce bir bayram geçirmeniz dileğiyle...
Ramazan Bayramınız kutlu olsun.
|