Son zamanlarda sinirlerim havaya dikilmiş kirpi dikeni gibi oldular, vücudum her an bir yerden ''alarm'' alacakmış gibi geziniyorum.
Renkli umutlar düşlemek yetersiz geliyor artık. Umutlarım düştü, kırıldı. Hayat anlamını yitiriyor gibi.
Zor uyuyorum ve hep gecenin bir vaktinde kendimi yalınayak balkonda buluyorum. Gökyüzüne bakıyorum. Ay'a takılıyor gözüm. Sınırlardaki Jandarma Komutanlıklarını düşünüyorum. Nöbet tutan evlatlarımızı...Her an bir kahpe kurşunla tüm gelecek hayallerine veda edebilecek oğullarımızı. Aynı Ay'a baktığımızı...Sevgilisi için ''Benim gökyüzünde ki en parlak yıldızım sensin'' diyen bir eri hatırlıyorum. Yaşayıp yaşamadığından emin olamadan...
Ayaklarımdan yukarıya yürüyen taşın ayazında sakinlemeye çalışıyorum.. Yatağıma dönüyorum.
Sağa dön, sola kıvrıl derken bu kez de aklıma Almina Melisa, Süleyman ve Sevgi Gülperi'nin cansız vücutları geliyor. 1, 3 ve 11 yaşındaydılar...Sena 12 yaşında...Ailelerinin göz bebekleri, canlarıydı O'nlar. Şimdi, sonsuz uykudalar. Artlarında hiç sönmeyecek yangınlar bırakarak gittiler. İstemeden, kendileri seçmeden... Ömürlerinin baharında, yaşama hakları hoyratca ellerinden alınıyor.
Kendi çocuklarını güvenlik güçlerinin önüne sürerek, küçücük gönüllerine nefret tohumları eken; bir nebze olsun onlara temiz bir gelecek düşünmeyen örgütten, bizim çocuklarımıza acımasını düşünmek, heyhat, beyhude!..
Yine ayaklanıyor soluğu mutfakda alıyorum. İçimin ateşini hafifletir umuduyla bir bardak soğuk su yuvarlıyorum.
Oturduğum koltukta, içimin titremesini geçirir ümidiyle şalıma biraz daha sarınıp gözlerimi kapatıyorum. Bir film şeridi dönmeye başlıyor hafızamda. Roketli Baskın-İçimiz Kan Ağlıyor-Hain Pusu-Sınırda Katliam-Ölümcül Hata-Vicdansızlar-Katil bayram Dinlemez-Kalleşler-Bayram Katliamı-12 Ölü- 15 Şehit-Terör Çocukları Hedef Aldı...Neden! Neden yıllardır değişen birşey yok? Neden?
Gittikçe büyüyen, kocaman yaralar açılıyor Anadolu'nun bağrında. Acıyan, sızlayan bu yaralardan,oluk oluk bedduaya bulanmış kanlar akıyor. Umuyorum ki gün yakındır, akıttıkları kanda boğulurlar.
Sakın Müslümanız demesinler...Ne onlar ne de yüzlerine gülüp, onlara sarılanlar. Kitabımızda sebebsiz, sivilleri, günahsız çocukları öldürmek SEVAP tır yazmaz. Mubarek günlerde, barışın huzurun en çok ihtiyaç olduğu günlerde, can yakan; can yakanlara bağrını açan insanlara lanet okuyor, bağrı dağlanmış analar. Baktığını görmez olmuş çaresiz babalar; son görüntüye saplanıp kalmışlar. Kardeşlerin yüreğinde hançer, eşler acıdan duygusuz, çocuklar şaşkınlıkla gelecekte ki babasızlıklarının ilk şokunu yaşamaktalar. Nişanlılar, sözlüler, varlıklarına mektuplarda methiyeler düzülen kızlar, kadınlar; nefretle çaresizliğin birbirine geçtiği noktanın tam ortasındalar.
Bayrağa sarılı tabutlarda ki körpe canları toprağa verdikce, canım yanıyor, içim acıyor. Şu yada bu derken sınır boyunda şehit kanları dere olmuş akıyor.
Devletin zirvesinin buna DUR deme zamanı geldi de geçiyor.
Devletin zirvesinin acilen Tansu Çiller ile görüşme zamanı gelmiştir. Çiller, terörle mücadeleye önem vererek, iktidar olduğu ilk dönemde; askerle yakınlaşarak, işbirliği yapmıştır. Tansu Çiller'in elinde sihirli değnek yoktu değil mi? Ama terörle mücadele de geliştirdiği platformda Türk Ordu'su O'nun en büyük destekcisi oldu.
Devletin zirvesi teröre karşı birlik gösterisini cenaze namazlarımızda bulunarak değil, acilen politikalarını ayarlayıp, biran önce teröriste silah bıraktırarak yapmalıdır.
KANLI yada KANSIZ...
Harika ÖREN / Efecehaber İstanbul Temsilcisi
|