Çocuk yetiştirmek, pardon; doğru eğitim ve öğretimle çocuk yetiştirmek, dünyanın en zor işlerinden biridir. Süresiz emek ve sabır ister.
Torunumu ve kızımı izliyorum...Zamanımızda bunun çok daha da zorlaştığını görüyorum. Çalışan anneler bu konuda çaresizler...Babaanne ve anneanne eğitimliyse ya da şanslı iseler nitelikli bir yardımcıları varsa işler yolunda olabilir. Okul öncesi eğitim kurumu seçimi bile daha sonra çocuğun devam edeceği okulun öncesi olarak düşünülüyor. Zamane çocukları bilinçli, kandıramıyorsun. Cır cır sorup duruyorlar. Açık vermemek gerekiyor. Karar mekenizması işletiyorlar. Şimdikiler analarının karnından birey olarak doğuyorlar.
Böyle bir sürü şeyi düşününce derin bir oh çekiyorum. Tam zamanında unumu elemiş, eleğimi duvara asmışım. Sorumluluğunun anne ve babaya ait olduğu torunumu sevip, didişmenin keyfini yaşıyorum.
Haftasonu kızım ve torunumla alışveriş merkezinde ''sarı zürafa ''arıyoruz. Aradığımızı bulamıyor ama onun dışında farklı şeyler satın alarak, bir kahve içmek için oturuyoruz. Bu arada annesi bizim ufaklığın karnını doyuruyor ve sorularına cevap veriyor.
O an aklıma babamın bana çok vızıldadığım bir gün anlattığı bir hikaye geliyor. Babamdan dinlediklerimi ben kızıma uygulamalı olarak iletmiştim. Hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum. Yüzünde güller açtıran gülümseyişinin eşliğinde ''Nasıl unuturum ''diyor ve başlıyor anlatmaya...''Sanırım Bahar'dı, Nisan olmalı. Yine böyle bir haftasonu babam çalışıyordu ve biz senle alışveriş yapıp eve dönmüştük. Mutlu değildim. Problem sandığım dertlerim vardı.'' bir kahkaha atıyor ve ufaklığın ellerini siliyor. ''Sen ev alışverişlerini dolaba yerleştirip, beni yanına çağırdın ve seyret dedin. Üç ayrı boy cezveyi, su doldurup ocaklara yerleştirdin. Birine patates, birine yumurta koydun. Üçüncüye ise kahve. Merakla sormaya yeltendim ki, beklememi istedin. Bir zaman sonra cezvelerden, patates ve yumurtayı çıkarıp, kahveyi de fincana aktardın.''
Dedin ki ''Bak kızım, sert patates kaynayınca yumuşadı, elleyebilirsin. Narin, kırılgan yumurta katılaştı. Ve kahve mis kokusuyla keyif vermeye hazır hale geldi.'' Bir of çekip ''Tamam anne peki ne olmuş?'' dedim.
Derin bir nefes alıp, gözlerimin içine bakarak devam ettin. İnan bu gün gibi hatırlıyorum. ''Şu olmuş küçük hanım, hepsi aynı ortamda kaldılar. Yani eşit şartlarda kaynadılar. Etkilendiler. Ama herbiri ayrı bir tepki verdi. Patates güçlü ve sert iken yumuşadı, gücünü yitirdi. Yumurtanın içi sulu iken tam aksi sertleşti. kahve çekirdekleri ise kendi değişirken suyu da etkiledi ve ortaya yepyeni bir oluşum çıktı.'' Sustun. Ben baka kaldım.
Ve can alıcı soru, '' Sen hangisi olacaksın? Sıkıntıların, problemlerin karşısında nasıl bir tepki vereceksin?'' dedin. '' Sorunlar seni patates gibi yumuşatıp ezecek mi? Yumurta gibi kalbin katılaşacak, sertleşecek mi?.. Yoksa, kahve çekirdekleri misali değişim geçirecek, duyguların olgunlaşacak ve bunun hayatını tatlandırmasına izin mi vereceksin?'' Kalakalmıştım. Biliyor musun bunu hiç unutmadım. Her engelin olgunlaşmak için bir fırsat, karşılaştığım her problemin çözümünün bir tecrübe olduğunu biliyorum artık. Kolay olmuyor ama biliyorum.
Gülüştük. ''Acaba dedim biz kahve içmeyi bunun için mi çok seviyoruz?''
Dünyanın en güzel ufaklığı kucağıma atılıp ''Ananecim, sarı zürafa bulalım bana, hadi gideliimmm''deyiverince, kahve molası son buldu.
Her problem ardından bir fırsat sunabilir, elde edilen fırsat sıkıntıyı silip atabilir.
Ne demiş EFLATUN, insanın kendini feth etmesi zaferlerin en büyüğüdür.
|