Yazdan kalma son günleri yaşıyoruz.
Zaman kışa adım adım yaklaşarak Sonbahar'ı da tüketiyor.
Sabah ve akşam saatleri serin, üşütüyor. Rüzgar kuzeyden esmeye başladı. Güneşin ışıkları tüm enerjisini yaz aylarının rehavetine bırakmış; solgun, kırgın, isteksiz. Sanırsın ki o bile Kış olsun istemiyor, keyfi kaçmış.
İstanbul'un işte bu mevsim büründüğü renkleri severim. Sonbahar'ın yeşilden sarıya dönen tonlarının turuncuda durmaya karar vermesini; dalından salınarak yere düşmüş hazan yapraklarının üst üste yığılmasını; denizin çalkantısında ki mavilerin türkuaz yeşille buluşmasını...İstanbul bu mevsim, İbrahim Safi tablolarında ki görünümüne bürünür.
Sonbahar mevsiminin ışığı, seyir ışığıdır. Güneşin denize düşürdüğü sonbahar ışığının dalgalarla dansını izlemek ve bir günbatımına daha tanıklık etmek için, dostlarla felekten bir gece çalmaya karar vermişiz.
Gecikme telaşıyla, koşarak yetiştiğim vapurda gözüme ilk ilişen cam kenarına oturuyorum. Bir çay alıyorum. Her zaman vapur keyfine bayılmışımdır. Yerleşiyorum ve hemen arkamdan gelen genç, naif, melodik bir sese kulak misafiri olmak zorunda kalıyorum. Diyor ki:
''Son altı aydır onsuz yapamıyorum. O kadar zamanımı alıyor ki işlerimi yapamaz oldum. Sabah yatağımdan çıkar çıkmaz, ona dokunmak istiyorum. Gün içinde yanımdan ayıramıyorum. Eğer yanımda değilse, evde kaldıysa, sudan çıkmış balığa dönüyorum. Stres oluyorum, eksik hissediyorum. Yapışık yaşıyoruz. Gözümü ondan alamıyorum. Her boş anımda onunlayım. İşimi yaparken bile aklım onda kalıyor. Beni çok mutlu ediyor. Onda herşey var. Dünyam oldu benim. Tutsağı oldum. Avuçlarımın arasında varlığını hissettiğimde güven duygusuyla doluyorum.Onunla her yere gidebiliyorum ve o kadar çok desteğini alıyorum ki. Zaman, mekan hiç önemli değil yeter ki yanımda olsun.'' İçini çekiyor.
Diğer ses kıkırdıyor ve şaşkınlıkla soruyor. ''Aaaa sen sırılsıklam aşık olmuşsun. Niye daha önce bahsetmedin hiç?'' Diyor. Cevap geliyor:
''Kızım sen beni nasıl dinliyorsun ya! Yeni aldığım cep telefonumdan bahsediyorum. Doğru ona sırılsıklam aşığım. Annemde aynı şeyi söylüyor. Bir arkadaşının oğluda benim gibiymiş bir doktora gidiyorlarmış, beni de götürmeyi kafasına koymuş.''
Kendimi tutamayıp, ağlanacak halimize gülüyorum. Mümkün olduğunca sessizce tabi. ''Cep telefonuma aşığım.'' Aşıkmıyım. Yok! Benim aşkım başka.
Vapurda gazete okurduk, kitap ya da mecmua sayfalarına göz gezdirirdik. Hemen iskele dışında ki bayilerden alıverirdik. Hatta omuz başımızdan, bize doğru eğilen bir de davetsiz misafir okurumuz olurdu. Birlikte kardeş kardeş okur, giderdik.
Şimdi ise yediden yetmişe ellerde cep telefonu var. Hatta ikinci hattı olan bir tane de çanta veya ceplerde sotelenmiş durumda bulunuyor. Cep telefonları sadece telefonken durum bu kadar vahim değildi. Ne zaman internet ulaşımına açıldılar, mertlik bozuldu.
Gogol, Twitter, İnstagram derken; mekan bilgisi için Foursquare, kalıcılık için blog, iş organizesi için Wunderlist, müzik severler Last.fm,sesli görüntülü not için Evernote, Flipbord, Gogle Drive, Dropbox, SkyDrive....Bunlara bir de akıllı cep telefonları ve tabletlerden ulaşma imkanı sağlandı.
Güle güle sosyal insan, hoşgeldin Sosyal Medya. Böylece beyindeki kimyasal reaksiyon CEP TELEFONUNA AŞIK olmayı keşfetti. Tabi bir de ''telefonsuz çıkmam abi! '' durumunu.
Yaşam şeffaflaştı.
Neredesin, kiminlesin; bir mesaj, dünya aleme bildiriyorsun. Her yerde her şeyi mesajla yanındakilere duyurmadan kelimelere döküp yolluyorsun. Olmadı bir de fotoğraf ekliyorsun.
Akıllı telefona kamera eklenince herkes fotoğraf manyağı oluverdi. Ben görmedim ama eminim tuvalette otururken resmini çekip yayınlayanlar bile vardır. Eh vücudunda ki her uzvu gösteriye çıkaranları görüyoruz.
Kiminlesin, nerdesin, resmini kim çekmiş? Takip ediliyorsun bir o kadar da ediyorsun. İnsanoğlu meraklı. Aman gözlük ve metal eşya yansımalarına, ters ışık gölgelerine dikkat etmek gerekiyor. Araştırmalara göre insanlar, gizlenmek isterken en çok bu şekilde yakayı ele veriyorlarmış, demedi demeyin. Veee silinmeyen mesajların aile facialarına yol açtığını hepimiz biliyoruz.
Etrafıma şöyle bir göz gezdiriyorum. Hemen hemen herkesin başı önünde, elinde cep telefonu, mesaj atıyor, müzik dinliyor, bir site geziyor veya konuşuyor. Sağdan soldan zil sesleri geliyor. Biri açıyor, diğeri kapıyor.En güzel ses, mesaj sesi oldu. A bir de özel kişilere değişik zil sesleri verip telefonu hazırlıklı açma olanağı da var.
Yalanlar pembelikten çıkıp, morciverte döndü.
Özel konuşma arama! Herşey ortada konuşuluyor. Akşam yemeği çeşitlerinden, alışveriş yer ve listeleri; mazeret olarak uydurulan yalanları, kavgaları, çekişmeleri, itirazları; isteseniz de istemeseniz de duyuyorsunuz... Ve neler neler...
Yaşamın içinden canlı yayın modu tutturduk.
Cep telefonunun kolaylıklarını biz Türkler çok çabuk benimsedik. Üç beş yaşında ki çocuklarımız bile ebeveynlerinin telefonlarını kullanmaya başladılar. Onlar çekirdekten yetişiyor.
Kimbilir belki gelecekte alet bile kalmaz. Kulak mememize takacağımız bir çip ile sesli komut vererek her şeye ulaşabiliriz.
Gerçekte insanlar online ağlar sayesinde artık birbirlerine daha da yakınlar. Birbirlerinden her an haber alabilip bir araya gelme imkanına sahipler. Hızlı iletişim çoğu zaman bu anlamda insan hayatına büyük kolaylıklar sağlıyor.
Üstte başta yok ama elinde bin liralık cep telefonu var. Faturalar ödenmemiş, kontür kalmamış...Önemsiz.
Tabi hiç bir şey ele geçince hayalde olduğu kadar güzel kalmıyor.
Vapur yanaşıyor, iniyorum.
Akşamın güzelliğini seyrediyorum. Laciverte dönen gökyüzünde yeni ay pırıl pırıl parlıyor. Işığı içime işliyor. Duygularımı yıkıyor, temizliyor. Gönül duvarlarıma geceden yapıştırılmış afişlerde ki ''Özlem'' yazısı siliniyor. hafifliyorum.
İstanbul'u soluyorum,derin derin. Vapur düdükleri dalga sesleriyle koro halinde insan uğultularına karışıyor.
İstanbul güzel, gece bir başka güzel. Şıkır şıkır. Bir şehir de tarih ve yaşam, geçmiş ve gelecek bu kadar güzel mi harmanlanır?
Uçan martılardan birinin kanadına bırakıp, salıyorum kaygılarımı.
İstanbul'un koşan insanlarına ilk defa görmüş gibi yine hayret ediyorum. Çünkü ben bu duyguyu seviyorum. Kendimi akşamın güzelliğine bırakıyorum.
Cep telefonları çalmaya devam ediyor.
A bu sefer benim telefonum çalıyor.
|