Öyküler, insanlığın yaşam macerasına ışık tutan, yaşadığımız olaylara benzerlikleriyle, çıkmazlarımıza ışıklı yol açabilen anlatılardır.
Öyküleri severim. Yaşamadan öğretirler ve yol gösterici olurlar.
Ve birini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kral maiyetini sınamak istemiş. Akıllı ve güçlü görüşleri olduğuna inandığı adamlarını seçmiş. Hepsini devasa görünümüyle son derece sağlam bir kapı önünde toplamış. Kapıyı işaret ederek konuşmaya başlamış:
-Siz aklına güvendiğim, inandığım tebam! Büyük bir sorunumu çözmeniz için sizi buraya topladım. Krallığımın en büyük, en ağır ve en sağlam kapısını görmektesiniz. Bu kapıyı hanginiz açabilirsiniz?
Topluluktan bir mırıltı yükselmiş.
Bir kısmı ''Açamam'' dercesine başlarını olumsuz anlamda sallamışlar.
Bir gurup kapıya yaklaşmış ve incelemiş ve yerlerine dönmüşler.
Mırıltılar kapının açılamayacak kadar sağlam olduğu hakkında söylentilere dönüşmüş.
Vezirlerden biri kapıya gözlerini ayırmadan bakmaktaymış. Öne çıkarak kapıya yaklaşmış, şöyle bir gözden geçirip, eliyle yoklamış. Bir kaç yol denedikten sonra kuvvetle kapıya yüklendiğinde, devasa, ağır kapı açılıvermiş.
Topluluğun şaşkınlık dolu bakışlarının suskunluğu yerini hayret nidalarına bırakmış.
Meğer kapı zaten kilitli değilmiş.
Sadece, yüreklilikle deneme isteği göstermek ve açmayı denemek gerekiyormuş.
Kral keyiflenmiş. Vezirine şöyle buyurmuş:
-Sen, sadece gördüğüne ve işittiğine bağlı kalmadan; kendi akıl ve beden gücünü devreye soktun ve deneme cesaretini gösterdin. Seni Vezir-i Azam ilan ediyorum.
Bildiğini göstermenin yolu yapmaktan geçer.
Sıradan olmamak, geniş görüş açısına sahip olmak; güç ve karmaşık gözüken olayların, aslında son derece basit çözümlerine ulaşmamızı sağlayabilir.
Çevremizde ki insanların farkına varmadığı olayları; kendi yolumuzda yürüyerek, kendimize olan inancımızla sonuçlandırabiliriz.
Gemimizi sağ salim yürütmenin yolu budur.
Peki hayat geminiz de, kaptan siz misiniz?
Yoksa tayfaların konuşmalarına kulak kabarttıp, aklınızın karıştığı oluyor mu?
Dış seslerin etkisi altında kalarak verdiğiniz kararlardan uzaklaşıyor olabilir misiniz?
Öyleyse dalgalar arasında sıkca yolunuzu kaybediyorsunuz demektir.
Bir düşünün bakalım.
Kendi doğrularınıza inancınızla sorumluluk alarak kararlarınızı verebiliyor musunuz?
Yoksa sorumluk almaktan korkuyor, başkalarının doğrularına sığınıp, onların yolundan mı yürümeyi tercih ediyorsunuz.
Bir düşünün bakalım.
Düşüncemizde ki oluşumları yaşantımıza uygulamak cesaret işidir.
Kaptan benim, hayatımın dümeni bende demek yürek ister. Kim kolay olduğunu söyleyebilir ki.
İnsan kendine olan güveni ve cesareti derecesinde fikir olgunlaştırabilir. Bunun yolu çok okuyarak, empati yaparak, kendini geliştirmekten geçer.
Gelecek deneyimler ve öğrenilecek şeylerle doludur.
Aslında her sorunun çözümü, bizlere kazançlar getirir. İçgüdüsel olarak zaten gideceğin doğru yeri duyumsarsın. Anlarsın ve yolunu bilirsin. O senin yolun, senin seçimin, senin sorumluluğundur. Sadece farkındalık gerekir.
Kurulan düşleri, hayalleri gerçekleştirmek isterken; korkak, sorumluluk almak istemeyen, pısırık, bilgisiz, kıskanç, hadsiz insan kalabalığına kulak tıkamak gerekebilir. Onların kuruntularının verdiği kaygı duygusuzdan uzaklaşmak zor olsa da, kaçınılabilir.
Hayal gücü sihir gibidir. Otorite, tek düzelik, görünmez sıkı sınırların esaretinden kurtarır. Olması gereken bu gücü gerçeğe dönüştürme cesareti ve gelişmiş kişisel bakış açısıdır.
Yaşamın içinde olgunlaşmış fikirleri sunmanın, hayatı layıkıyla yaşamanın yaşı başı yoktur.
Pasteur kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı.
Goethe, en büyük eseri Faust'u ölümünden bir yıl önce, 82 yaşında bitirdi.
Mimar Sinan Süleymaniye Cami'ini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye Cami'ini ise 86 yaşında tamamladı.
Ne demiş, M. Gerber '' Bazı insanlar hayatlarını kendileri şekillendirir. Bazıları ise hayatın onlara getireceğini kıpırtısız bekler ve yetinir. Bu insanlar arasında ki fark, birinin dolu dolu yaşayarak var oluşuna anlam katması, diğerinin sadece var olmasıdır.''
Siz kendi geminizin kaptanı mısınız?
|