Sevdiğim, değer verdiğim, hayatın içinde çok şey paylaştığım bir arkadaşım, aşağı yukarı sekiz aydır yürüme zorluğu çekiyor. Doktorlar ellerinden geleni yapıyorlar ama bir türlü rahatsızlık giderilemiyor.
Bu uzun sürenin sonunda tedavilerle biraz rahatlayan arkadaşımı geçen hafta kolundan tuttuğum gibi İstanbul Contemporary 2012 ye sürükledim. Ve....Evden çıkıp Lütfü Kırdar'da ki sergiye varana kadar ki şehir içi yolculuğumuz da, arkadaşım çok önemli bir konuya dikkatimi çekti. Şehirde dolaşırken engelli olmanın son derece zor olduğunu ve bunun farkına hastalığı esnasında vardığını söyledi. Yol boyunca sohbetimiz bu konu etrafında gelişti.
İşte o zaman günlük koşturmacam sırasında farkına bile varamadığım, ayrıntıların önemini bire bir yaşayınca anlayıverdim.
Geçitlerde ki çık-çık, in-in bitmeyen merdivenler; vapurlarda ki yüksek basamaklar, aşırı eğimli giriş-çıkışlar, aşırı yüksek kaldırımlar, toplu ulaşım araçlarına iniş-binişlerde ki aşırı yükselti ve alçak bölümler, uzun yürüyüş mesafeleri, engelli asansörlerinin bozuk olması ya da sebepsiz yere çalışmaması... Çalışsa dahi engel-sizler tarafından işgal edilmesi...Bu örnekleri çoğaltmak mümkün; bir de bunlara engeli olmayan insanların saygısızca aceleciliği ve anlayışsızlığı eklenince, vay engellinin haline!
Hani derler ya, çok kullanılan bir cümledir. ''Başına gelince, anlarsın.'' Diye.
Doğruluğunu o gün anladım. Engelliye hayat çok zor!
Yaşa-başa bakmadan, kadın-erkek, yetişkin-çocuk demeden her an hepimiz engel-lenebiliriz. Fiziksel bir özür nedeniyle kişinin hayatın içinde yer alma zorluğu yaşaması, evde kalmaya mahkum olması dayanılmaz ve adil değil. Bu durum fiziksel engeli olan kişinin ruhsal dengesini de bozarak, hayatını kısır bir döngüde yaşamaya mahkum etmek olmuyor mu?
Araştırınca Türkiye nüfusunun %13 e yakınının engelli vatandaşlarımızdan oluştuğu görülüyor. Ayrıca yaşlılığın da bir engel olduğu göz ardı edilmemeli...
Son yıllarda belediyelerin kaldırım çalışmalarında belirli bölümleri sıfırlamalanıyor, yeni otobüsler sefere konurken, engellilerin de kullanabileceği modellerin kullanımını tercih ediliyor. Kamu binaları ve hatta özel binalarda bile engelli vatandaşların, ihtiyaçlarının farkına varılarak önlemler alınıyor. Engelli vatandaşlarımızın standartlarını yukarı çeken uygulamalara yer verildiğini gözlemliyoruz. Şimdilik yetersiz olsa da bilinçli bir şehircilik anlayışının benimsenmesi umut veriyor.
Yaşam alanları genişletilen engelliler engel tanımıyor ve cesaretle hayata karışabiliyorlar. Büyükşehir Belediyelerinin organize ettikleri voleybol, atletizm, bisiklet, trekking yarışlarına bile cesaretle katılıyorlar. Spor ya da sanat için biraraya geldiklerinde paylaşıyor ve yalnız olmadıklarını anlıyorlar.
Tabi bir de engelliye hoşgörünün gelişmesi gerekiyor. Bu kişisel gelişim konusu; unutmamak gerek ''Bugün sana yarın bana''.
Uzun lafın kısası ENGEL-LENİNCE dank ediyor.
|