Erkek sorar kadına : Öncelikle özür dilerim, özel bir soru olacak. Hayatınızda biri var mı?
Kadın : Hayır…
Erkek : Gönül kapınız kilitli mi ?
Kadın : Hayır, bilakis hayata inat açık. Lakin her zili çalan da giremez içeri.
Erkek tekrar yeni bir soru yöneltir : Karşındaki erkekten ne beklersin ?
Bu kadının hiç beklemediği bir sorudur. Aslında bunu daha önce hiç düşünmemiştir.Bu kez düşünür.
Ne beklerim diye sorar kendine.
‚‘Sanırım beni ben olarak saymalı, sevmeli‘‘ diye yanıt verir. Eli aşda gözü oynaşta olmamalı. Yüreginde önce saygı, mertlik, sadakat, sevgi, şevkat olmalı. Gözleri sadece beni görmeli. Her daim tebessümlü olmalı yüzü, öfkeli bile olsa. Dudaklarından öfke, hakaret, fırtınalı sözler dökülmemeli. Benim kadın olduğumu sadece özel anlarımızı yaşadığımız odalarda aklına getirmemeli. Diğer zamanlarda da düşünmeli. Kendine bakmalı, şık degil temiz giyinmeli. Bedenini de ruhu gibi temizlemeli. Tutarsa ellerimi sımsıkı tutmalı, ihanet kelimesini hayatımıza sokmamalı. Çimenlerin arasından bir papatya sunmalı.
Demiştim ama, geri alıyorum çünkü ;
Papatyalar mevsimliktir. Ve gelen de giden de üzerine basıyor bu nadide çiçeğin. Hatta kediler köpekler bile. Bana dünya servetini değil, gönlünün servetini sunmalı. Kral Faruk ne bıraktı ardında ? Kral Hüseyin ? Sakıp Sabancı ? Dolu dolu servet. Servetleri elden ele paylaşıldı, bir değil bir çok kişinin oldu. Haaaa muhakkak gönül serveti de bıraktılar bölüşülmeyen. Barış Manço da servet bırakmıştı. Ve bir gün birileri çıktı ortaya her zaman olduğu gibi. ‘’Servette benim de payım var’’ dedi. Sezar Roma’yı yakarak yakılmış bir servet bıraktı ardında. Paylaşılmaya mahkum etmedi, elden ele bölünemedi. Yani anlayacağın gönül serveti kimseyle paylaşılamayacak. Gönül servetini sunmalı bana.’’
Kadın bir anısını anlatır.. Bir gün bir dostu ile sohbet ederler. Dostu kadına toprak diye hitap eder, kadında hemşerim. Dostu sorar kadına ;
‘’ Toprak.. Aşk nedir ? Sen hiç sevdin mi ?’’
Kadın hiç tanışmamıştır aşk sevgi denen şahısla, ama gözlerini kapatır. Ve biraz önce söylediklerinin benzerini söyler. Eğer bunlar varsa, Aşk tır sevgidir galiba.
Hemşerisi kadını can kulağıyla dinler vede şöyle devam eder ;
‘’Toprak sen eğer seversen biliyor musun ölümüne seversin.’’
‘’Evet evet hemşerim eğer seversem ölümüne severim. Ama devir servet uğruna ölüm devri der ve de gönül sevgileri de servet gibi. Henüz ölmeden paylaşılıyor. Hatta tren garı gibi her
yolcuyu alıyor gönlüne. Şehirler,ülkeler arası tura çıkar gibi, her istasyona uğrayarak. Hatta ve hatta öyle yolcular var ki trenin dolu olduguna bile aldırış etmiyor, üst üste de olsa umursamıyorlar. Yeter ki trene binebilsinler, bir kerecik de olsa. Sahibi olan sandalyeye şıkışıp oturuyorlar, sandalyenin sahibi sensin bile demiyorlar, alıyorlar yolcuları birer birer. Üzerine yeri soğumasın diye, yedekte bile bekletiyorlar. Biri inince diğeri hazırda olsun diye.‘‘
Kadın erkeğe sorar ;
Sezar olabilir misin ?
|