İlk aşk, ilk ayrılık ve ilk gözyaşı.
Anneannem, yağmurlu bir gece de başımı yorgana gömmüş sessizce ağlarken yakaladı, beni. Yavaşca yorganımı açtı ve şevkatle kucakladı. Yeleğinin cebinden çıkardığı, oyalı, sakız beyazı ipek mendiliyle gözyaşlarımı kuruladı.
Sıkıca sarıldım, başımı göğsüne dayadım. Aslında kendisinden müthiş korkardım. Otoriter bir kadındı. Bir şeye kızdığında, gözlük çerçevelerinin altından öylesine bir gözlerini devirerek bakardı ki, titrememek mümkün olmazdı.
O gece ise bir şey oldu. Kormuyordum. Medet umuyordum. O'da tüm kadınsı şevkatiyle, dünyaya karşı sarındığı zırhından sıyrılmıştı. Kalp atışlarını duyuyor, sıcaklığını doyumsuyordum.
''Bilir misin? En büyük aşk Rangi ile Papa'nın aşkıdır.'' Dedi. Hiç bir şey anlamamıştım. Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktığımda, başımı usulca okşadı, içini çekerek ''Sadece dinle.'' Diyerek emir kipi kullandı.
-Gök baba Papa ve toprak ana Rangi birbirlerine sarılmış bir halde yaşıyorlardı. Aşkları çok büyüktü ve bu yüzden sımsıkı sarılmışlardı. Yetmiş tane çocuk sahibi olmuşlardı. Ama hepsi erkek olan çocuklar bu sarmalın arasında sıkışıp kalmışlardı, karanlıktı, hareket edemiyorlardı. Bir gün Tu, kardeşi Tane'ye Toprak Tanrıçası anne ve Gök Tanrı'sı babalarını öldürerek bu sıkışıklıktan kurtulmalarını, ışığa kavuşmalarını teklif etti. Tane ise onları ayırmaya razı olabileceğini ama öldürme fikrini beğenmediğini söyledi. Anne Rangi'yle baba Papa'yı ayırmaya karar verdiler.
Merakımdan yatağın içine oturmuş, tüm dikkatimi anneanneme vermiştim.
- Her biri tanrı olan oğullardan, deniz, tarım bitkileri, yabani yemiş tanrıları babalarını tüm güçlerini birleştirerek itmeye çabaladılar ama başarılı olamadılar. Ormanların ve kuşların tanrısı olan Tane tüm gücünü kullanarak, anne ve babayı ayırmaya çalıştı. Ağaçlardan destek aldı. Bir müddet sonra tiz bir çığlık ve ardından korkunç bir gürleme duyuldu. Babayı yukarıya itmeyi başarmıştı ama ağaçların kökleri yani saçları toprağın altında kalmış; ayakları, dalları ise havaya dikilmişti. Nihayet tanrılar ışığa ve hareket alanına kavuştular.
Fırtına ve rüzgar tanrısı Tauhiri bu ayrılmayı içine sindirememişti. Annesinin çığlıklarını duyuyor, babasının döktüğü gözyaşlarına dayanamıyordu. Duyduğu acı babasıyla birleşerek kardeşlerine savaş açmasıyla sonuçlandı.
Tauhiri'nin çocukları olan sis, kara bulutlar, hortumlar, kasırgalar da, babalarına destek oldular. Tauhiri'nin öfkesi zaman zaman öylesine çoğalıyordu ki, okyanuslara saldırarak dev dalgalar yarattı. Ormanlar oğlu sis tanrısının saldırısıyla zaman zaman görünmez oldu. Denizler tanrısı korkup deniz içine sığınırken, balıkların babası olan oğlunu da yanına aldı. Sürüngenler tanrısı diğer oğul ise ormanlara saklandı.
Toprak ana Rangi ve Gök baba Papa birbirlerinden ayrı kalmışlardı. O günden beri Toprak ana zaman zaman ızdırapla devinir, depremler oluşur; yüreğinin ateşi toprağa sığmaz, şişer, patlar ve yanardağlardan lav halinde homurdanarak yeryüzüne akar.
Papa'nın kalbini dağlayan ayrılık ateşi, şimşeklerle gökleri yarar. Gökyüzü kararır, homurdanarak zaman zaman yağmur olarak gözyaşlarını, toprağa gönderir.
Anneannemin elimi tutan elinin sıcağı ile kalbim ısınmış, gözyaşlarım kurumuştu.
-Eee sonra, sonra anlat anneanneciğim. Diyerek oturduğum yerde sabırsızca kıpırdandım.
Sadece dudaklarını hafifce kıvırarak tebessüm etti, hafifce öksürerek devam etti.
-Güzel kızım gözyaşları yağmur gibidir. Kalbin ağusunu (zehirini) alır, ferahlatır. Gök su olur yere akar, yerde ki sular ısınarak yükselir, bulut olur, tekrar yağar. Yağmur, bir çeşit birbirinden uzak, hasret, sevgilerin buluşma biçimidir. Yağmur yağmaz ise hasretler bitmiş, özlemler son bulmuş, unutulmuş olurlar.
- Yani sevgililer birbirini unutunca ağlamazlar mı?
-Ağlamazlar, güzel kızım, ağlamazlar. O'nun için ağlarken sakın saklanma, yağmur gibi dök gözyaşlarını, bırak kendini ve doyasıya ağla... Dedi.
Anneannem beni yanağımdan öpüp, odadan çıkarken düşündüm de; uğrunda ağlanacak bir sevgiye sahip olmak güzel bir duygu sanırım.
HARİKA ÖREN
|