Ah İstanbul Ah,
Güzelsin dedik, özelsin, incesin, deniz kokulusun dedik,
Lakin başına gelenleri tasvir etmekte de zorlanıyoruz.
Bir şehrin gelişmesi ve serpilmesi için acaba ne gerekir.?
Hiç fazla düşünmeye gerek yok,
Bir şehir tüm yaşanmışlığı , sahip olduğu tarihi değerlerinin korunması ile, temiz sokakları, albenili bahçeleri ile yapısal dokusuna ve bilincine sahip çıkılabilir.
İstanbul’da Taksim’ de olanlara inanmak ve kabullenebilmek biraz güç.
Geldiğimiz son nokta hiç iç açıcı değil.
Tarif etmek için yürek gerekiyor.
Anlayana.!
Tarihi bir şehrin orta yerinde 30 metre karelik ,çınarların ,ağaçların olduğu vede hak ettiği bakımı, ilgiyi hiçbir zaman görememiş gezi parkı…
Şöyle olsun , böyle olsun demeden önce,
İnsanın insana ettiğini hiçbir şey yapamazmış ,
Derlerdi de inanmazdık.,
Bir şehrin dokusunu değiştirirken ortak yaşam alanlarının yada bir diğer deyişle yeşil alanların arttirilması öncelikli olması gerekmez mi?
Ve de kişi başına düşen yeşil alanın ne kadar olduğuna değinirsek işin içinden çıkamayacağımız kesin…
Doğa ile kucaklaşamayan , parkta oynamayan bir çocukluk ile yetişen bir gencin yetişkinliğinde nasıl bir karakter çizeceğini de siz düşünün,
Ya eline suyu, gazı alıp yetkilisin dediğimiz görevlilerimiz.?
Aynı şehri paylaşan ve aynı havayı soluyan iki kişinin düşmanca birbirine ettiğini.!
Yazık , çok yazık…!
Sonuçta aynı havayı , suyu, toprağı paylaşan ne için birbirini hırpaladığı belli olmayan bir insanlık…dramı,
Algıladığımız…
O ağaçların ve karbon monoksit kokulu şehrin zaten yükü ve çilesi çok çok artmişken, birde hala üstüne üstlük çok sağlıksız vede acımasız bir neşter daha atılması,
Kendi ayağına kurşun sıkan bir zavallıyı andırıyor…
Kalem yazamıyor, dil sustu….
|