Türk halkı Meryem Uzerli'ye teşekkür borçlu gibi görünüyor. Bıtkınlığın adı tükenmişlik oluvermiş, meğer çoğunluk tükenmişmiş de haberleri yokmuş.
Hürrem Sultanımıza can veren, Alman terbiyesi ile büyümüş Meryem Uzerli, toplumun uykudan uyanmasına sebep oldu. ''Sağlığım paradan önemli'' dedi (ki zaten diziden ve çevirdiği reklam filmlerinden aldığı ücretlerle küpünü doldurmuştu); ''Ailemden uzakta, arkadaşsız kaldım'' dedi. Yurduna döndü. Hemde hiç arkasına bakmadan...''Ben önemliyim'' mantığına yaslandı (ki bu sağlam bir mantıktır). Meryem Uzerli'ye ''Tükenmişlik Sendromu'' teşhisi konunca, malum Türk davranışı ''İşte, bende ki de bundan'' diyen, tükeniverdi. Bir de baktım, sağım solum tükenmişlerle dolmuş da yeni haberleri olmuş.
Az zamana çok iş sıkıştırmak zorunda kalan; mükemmelliyetci ve aşırı sorumluluk yüklenen, uzun çalışma saatleri olan, baskı altında çalışan, tatil imkanı bulamayan veya dinlenmeyi önemsemeyen, sosyalleşmeye zaman ayıramayan, evinde başını dinleyemeyen, beklentileri aşırı olan, sonsuz çatışma yaşayan (içsel veya dışsal) insanlar bir gün geliyor, tükeniveriyorlar. Aslında kısa kestim. Nedenler koca bir sayfa yazılabilir.
Ne oluyor? Memnuniyetsiz, isteksiz, heyecansız, tekdüze bir yaşamın içinde; duygu çöküntüsü başlıyor. Keyif alınan tüm ortamlar anlamsızlaşıyor. Kronik yorgunlukla birlikte yaşam sevinci dip yapıyor. İnsanoğlunun kanatları kalkmıyor. Yaşam anlamsızlaşıyor.
Evet, hayat şartları zor ve buna bir de trafik eklenince bilhassa büyük şehirlerde yaşam, uyku ile iş arasına sıkışıp kalıyor. Televizyon karşısında ki koltuğu da unutmayalım. Monotonlaşan yaşam aile içi ilişkileri de etkiliyor. Mutsuz aile fertleri, mutsuz aileleri oluşturuyor.
Peki, ne yapalım? Popomuzu kaldırmayı becerirsek, inanın yapacak çok şey var.
Zamanı doğru kullanmak, öncelikleri belirleyip ''Hayır'' diyebilmek, bir hobi edinmek, aileyle kaliteli zaman geçirerek, gülmeyi becerebilmek, hafif egzersiz yapmak, doğada yürüyüşler, hedef çıtasını düşük tutmak, destek almak; özel hayata yer açmak, kısacası hayata renk katmak. Gri merdivenler yerine, gökkuşağı renkleriyle boyanmış merdivenlere tırmanmak daha keyifliydi değil mi?
Ey sevgili halkım, kendini tükenmez kalemle bir tutan, ''Bana bir şey olmaz'' klasik cümlesine, denize düşen yılana sarılır misali sarılan, ey sevgili halkım! Tükenmez kalem bile tükeniyor. Tüketmeyin içimi lütfen, ne yapıyor muşuz? Hayatımızı renklendiriyormuşuz.
İşte uzun bir Bayram tatilindeyiz. Değerlendirin. Ruhunuzu doyurun. Bayram ziyaretlerinizi yapın, kalan zaman sizin olsun. Günlerinizi gökkuşağı renklerine boyayın. Kimi bir başınıza, kimi sevdiklerinizle, kimi çocuklarınızla, keyifli zamanlar armağan edin, yaşamınıza.
İçimizde ki çocuğu saldık mı çayıra, inanın bana, bayırlar vız gelir tırıs gider.
Mutlu Bayramlar...
|