Yılın son günüdür. Karla kaplı sokaklar boşalır, dondurucu soğuk da insanlar yeni yıla girmek üzere evlerini, eğlence yerlerini doldururlar. Evlerin aydınlık pencerelerinden süslü yılbaşı çamlarının renkli ışıkları yanıp sönmektedir.
Başlarını paltolarının içine gömmüş beyler ve sıcak kürklerinin içinde hanımlar, ellerinde renkli süslü paketlerle aceleyle bir yerlere yetişme telaşında, yürümektedirler.
Ufak bir kız çocuğu, yoksul, başı açık, elbisesi eski ve ince, ayakkabıları yok; bir kapının aralığında büzülmüş. Soğuktan morarmış tir tir titriyor. Sıkıca sarıldığı şalı soğuktan koruyamıyor. Ayakları buz tutmuş, artık hissetmiyor. Cılız sesiyle kibrit satmaya çalışıyor. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamış. Babasından korkuyor, evine gidemiyor. Soğuktan kısılan, titrek sesiyle “Kibrit var, kibrit” diyerek geçenlerin dikkatini çekmeye çalışıyor.
Parmakları donmuş, sızlamaya başlamış. Uyuşan parmaklarıyla kutulardan birini açıp, tereddütle bir kibrit çıkarıyor. Eli titreyerek çöpü kutuya sürtüyor. Kibrit turuncu bir alev alıyor ve sıcaklığını yayıyor. Parmakları, avucunun içi ısınıyor. Kendini gürül gürül yanan kocaman bir soba karşısında hissediyor. Gözlerini aleve sabitlemiş, düşlere dalıyor. Arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler varmışcasına; küçük, çelimsiz bedeni ısınıyor. Derken kibrit sönüveriyor. Hava daha da soğuyor. Kar taneleri gökyüzünden kelebek misali yere düşmeye başlıyorlar.
Kız bir kibrit daha yakıyor. Esen rüzgara vücudunu siper ederek, kibrit sönmesin diye, duvardan yana dönüyor. Sıcak ve ışıl ışıl geniş bir odada olduğunu görüyor. Kar beyazı örtü yayılmış bir masanın üzerinde, gümüş şamdanlar yanıyor. Tabaklar yiyeceklerle dolu, sıra sıra masaya dizilmiş. Kızcağız, büyük tabaktaki, nar gibi kıpkırmızı hindiye doğru elini uzatıyor. Tam o sırada kibrit sönüveriyor ve duvarla yüz yüze kalıyor.
Gözlerine yaşlar hücum ediyor. Kaybolan sıcacık hayalini yakalamak isteğiyle acele ile bir kibrit daha yakıyor ve kendini mumlar, renkli kurdeleler ve parlak toplarla süslenmiş yeni yıl ağacının dibinde buluveriyor. Kendi için konmuş hediye paketini açmak üzereyken, kibrit yine sönüyor.
Gece ayaz kesmiş, küçük kız artık bedenini hissetmiyor. Başını umutsuzca gökyüzündeki yıldızlara doğru kaldırıyor. Bir yıldız kayıyor. Kendi kendine ‘’Biri ölüyor ‘’diye fısıldıyor. Bu sözü büyükannesinin söylediğini hatırlıyor. Tüm gayretiyle bir kibrit daha yakıyor. Büyükannesinin sesini işitiyor, kibritin alevinde büyükannesi vardır. Lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi yanına indiğini görüyor. Büyükanne şevkatle gülümsüyor ve kollarını açıyor. Torununu kucaklayıp, gökyüzüne, karların arasından yıldızlara doğru uçuruyor.
Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin kapı aralığında, yüzünde gülümsemesi ile donmuş küçük kızın ölüsünü buluyorlar. Bir sürü boş kibrit kutusu ve yanmış kibrit çöpünün, ortasında ki buz tutmuş bedenin ruhu, artık sımsıcak kolların arasında sonsuz uykusunu uyuyor.
Kibritçi Kız, masalını dinlediğim yılbaşı çocukluğumda kaldı.
Ama o zamandan beri her kibritte ki bir hayal benim yılbaşı masalımdır.
Küçük kız da yüreğimin ıssızlığını bulurum.
İsterimki soğuktan uyuşan elleri bir anne ısıtsın. Ayakları bir baba ovalasın.
O küçücük ürkek beden, sıcak odalarda, seçilmiş giysilere sarınsın.
Ümitsiz bakan gözler, süslü çam ağaçlarının pırıltısını kuşansın.
Yanan bin tane mumla geleceği aydınlansın.
Ölüm çok uzaklardayken yaşam sevgi vadetsin.
Parmaklar çeşit çeşit kitapların sayfalarında gezinsin.
Ait olduğu huzurlu bir yuvası olsun.
Mahrumiyetle sınanmasın, mutlulukla yıkansın.
Yüzünde kaygı yerine hep bir gülücük olsun.
Karanlıkların ıssızlığında değil aydınlıkların ışığında yürüsün.
İç müziğinin sesiyle daima dans etsin.
Ben, o kız çocuğunu kucakladım kendi hayal dünyama kattım.
Bağrıma bastım, başını okşayıp, minnetle bakan gözlerinden öptüm.
Ben o kız çocuğunun elinden tuttum, birlikte yürüyorum.
Ola ki bizi ararsanız, Harikalar Diyarında bulabilirsiniz...
Harika Ören
|