Daha dün annemizin kollarında yaşarken, çiçekli bahçemizde doyasıya koşarken.., annemiz bizi meleklere emanet ettiği gecelerimizde erken yatardık ve erken kalkardık.
Bir dilim somun ekmeğimiz guzinemizin üzerinde kızardıktan sonra ıhmm bir çorba kaşığı vita yağıyla yağlardık.
O tarihlerde Nütellamız yoktu ''icat mı edilmemişti ne?''
Sana ve tereyağımız yoktu, pastırmamız sucuğumuz salamımız yoktu, ailemiz geçinirdi bir memur maaşıyla, şükrederdik bet ve bereketimize.
Yazık bu kış odun kömür alamamış yan komşumuzda vicdanına el basar bölüşürdük olduğunca kararınca odunumuzu kömürümüzü komşumuzla, ‘’Allah yardım etsin’’ sözünün arkasına sığınmadan.
Delik çoraplarımızla her iki günde bir siyaha boyadığımız akaykabılarımızla, annemizin kolaladığı kurdalemiz, beyaz yakalığımız, artık büyüdükçe bedenimize zar zor saran siyah önlüğümüzle, okul çantamız da ütülenmiş beyaz mendilimizle ‘’el ve tırnak kontrölleri için’’ koşardık her sabah andımızın okunduğu okulumuzun bahçesine, sıralanırdık kızlı erkekli kardeşçe ve haykırırdık hep bir ağızdan saygıyla hörmetle NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE..!!
Hiç unutmam dalgalanan bayrağımızın önünde saygıya ‘’hazır ol, rahatla’’ sloganlarını da.
Zil çalar koşarak dolardık sınıflarımıza, yine hep bir ağızdan kızlı erkekli TÜRKÜM DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM…GÜNAYDIN HOCAM, GÜNAYDIN ARKADAŞLAR diyerek itişe kakışa otururduk sıralarımıza.
Ders içerisinde ıhmm iple çekerdik beslenme saatini.
Her gün bir öğrencinin annesinin yaptığı börek çörek, kurabiyeleri okulun süt tozu ikramıyla indirmek için midelerimize. (Bütçesi zayıf olan ailelere destek çıkardı varıyla yoğuyla yettiğince bir diğer anne, annelere.
Zil çalardı teneffüsü bildiren, koşardık yine üst üste, sırt sırta ip atladığımız, körebe oynadığımız, yakalamaca, İstanbul çizgisi oynadığımız okulumuzun bahçesine.
Yağmur sonraları çamur çorak içinde kalırdı okulumuzun bahçesi, umrumuzda bile olmazdı yahu.., çocuktuk, saftık tertemizdik üzerimiz başımız saçımız gözlerimiz çamura bulansada.
Haftada bir tarih coğrafya, matamatik müzik vs vs derslerimizin dışında din dersimiz olurdu.
Milattan öncesi ve sonrası, gelmiş geçmiş peygamberleri, putlatı tapınakları, ayrı meshep ve dinleri işlerdik kırbeş dakika boyunca.
Ve hatta kızlı erkekli öğrenirdik textil dersimiz de iğneye ip geçirmeyi, tığ ve şiş tutmayı, ilik açmayı haroşlu örgü örmeyi.
Zil çalar ders biter, kitaplar kapanırdı beynimize yüreğimize işlediğimiz öğrenimlerimizle.
Kimse kimseyi eleştirmezdi inancı ve meshebiyle.
Herkeste sevgi saygı dirlik beraberlik eşitlik vardı, köylüsü şehirlisi, zengini fakiri, kızı erkeği otururduk aynı sınıfta.
Öğretmenlerimize, okul müdürümüze ayrı bir saygı vardı o günlerimizde.
Tatil günleri dahil yolda karşılaştığımızda öğretmenlerimizle hazır ol vaziyette başımızı hafif öne eğerek selam verirdik saygı ve hürmetle.
Ah o günler ah, keşke büyümesemiy dik ne? Büyümeseydik te üzerimiz başımız saçımız, gözümüz kalsaydı çamur çorak içinde, belki bu günlerimizde batmazdık kalp ve yüreklerimizle, bedenimizin teninden kemiklerimize işleyen çamurlara.
Allaha da olan inancımız ölçülmezdi dini inancımızla.
Şimdi de erken yatıyor erken kalkıyoruz, ibadet için oturduğumuz seccademiz üzerinde kıbleye avuç uzatırken dualarımıza, beynimizin bir köşesinde kuruyoruz bu gün kimleri kazıklasak, dolandırsak lara.
Kahvaltı masamızın çeşitli ürünlerle donatıldığı homili gıddaklarımızda şükretmesini bilmezken vurmuyor sokaklarda yaşayan acı‘da fakiri de vicdanımızın kıyısına köşesine.
Atıp tutuyoruz sohbet ettiğimiz eşimizin dostumuzun arkasından, ver yansın ediyoruz bacak aramızın dudaklarımıza transferiyle, küfürlerin bedava olduğu kelimelerle, anasını avradını, kızını torununu bebesini geçiyoruz sıradan ve ardından telavüz ediyoruz Elhamdüllah müslümanımları.
Evet ya bir başka saftı temizdi insalcıl dı, hoş görülü sevgiyle saygı yüklüydü çamurlu çoraklıda olsa üstümüz başımız çocuksu yüreklerimizde daha dün annemizin kollarında yaşarken.
***
ÇEK GİT HANİ O SANCILARDAN ÖNCE
Doğum sancısıyla başlar hayat serüvenimiz ve ölümle sonuçlanır.
Sancılı başlayan hayat, doğumla ölüm arasındaki yıllarda.
Koştukça coşar, coştukça koşarız.
Avuçlarımıza bile doldurup o tutamadığımız yılları tüketiriz, saymadım kaç yıl oldularla,
İşte bir solukta, farkında olmasak ta.
Hani derki yürek, ölüm korkusundan, kalbin küt küt attığında,
Çek git hani o sancılardan önce, düşmemişken ana rahmine, hep o tohumluk kalacağın yere.
Sevgi ve saygıların ölümsüz olacağı aydınlık mutlu yarınlara.
|