Kadınlar, dünyada ki işlerin %66 sını yapar.
Dünyada ki toplam gelirin %10 una sahiptir.
Dünyada ki mal varlığının %1 ine sahiptir.
Kadınlar, doğurur, şevkatle büyütür, tüm gücünü tüketir, koşulsuz sevgisini sunar. Evde, işde çalışır, her durumda fedakarlık kadından gelir...
Kadınlar, dinsel nedenlerle vajinal şiddete uğrayan, savaş ve soykırımlarda tecavüze, işkenceye maruz kalır .
Kadınlar, evlat, anne, sevgili, eş, yoldaş, arkadaştır.
Kadınlar, tüm kazandığı haklara rağmen korumasızlar...
Erkekler, işlerin %34 ünü yapar.
Toplam gelirin %90 ına sahiptir.
Toplam mal varlığının da % 99 u erkeğe aittir.
Erkekler, kadın elinde büyür, koynuna alır, üzerinde maddi manevi baskı kurar, özgürlüğünü kısıtlar. Fuhuşa sürükler, ensest ilişkiye zorlar, parasını elinden alır, onurunla oynar, şiddet uygular, kandırır ve döverler!
Olmadı, yetmedi öldürürler! Töre derler, namusum derler, kılıfına uydururlar.
Ne tuhaf, ne garip ve ne yazık değil mi?
Dünyada ki kadınların hayatları engebeli, psikolojik ve fiziksel zulum ile geçiyor. Batı bizden ileride gözükse de orada da erkek dünyası egemenliğini sürdürüyor. Kadının nasıl doğum yapacağı, kıyafet şekli, davranışları, cinsel dünyası, düşünce şekli baskı altına alınmak isteniyor. Verilen izinlerle yaşıyoruz. Kadınsız olunamıyor ama kadın yerden yere çalınıyor.
İşin akıl almaz tarafı, yaşamın içinde ki kadının kadına düşman olmasıdır. Birlik olmak, destek vermek yerine, başarılı olanın eteğinden tutup alaşağı etmek istiyorlar. Kadın rekabeti hiç bitmiyor.İnsan düşünmeden edemiyor, kadın doğmak; doğuştan cezalı olmak mıdır?
Kadınlar, aile baskısıyla büyüyor, okutulmuyor, çalıştırılmıyor, küçük yaşta evliliğe zorlanıyorlar. Hem de kendilerinden büyük adamlara, dini nikahla peşkeş çekiliyorlar. Kim tarafından, baba, ağabey, anneleri tarafından... Çocukken çocuk büyütmeye zorlanıyorlar.
Kimse bana bunun ''Töre icabı olduğu'' teranesini anlatmasın. Zaman bize uymaz, biz zamana uyacağız. Cep telefonunu bir çırpıda kullanmaya alışan eller, neden kızlarını erkenden el evine verirken titremiyor?
Her yıl artan sayıda kadın cinayete kurban gidiyor. En yakınları tarafından, sokak ortasında ya da çocuklarının gözü önünde öldürülüyorlar.
Profösör Meriç Hızal AL YAZMA ANITI'nı öldürülen 476 kadının anısına yapıyor. Işık Üniversitesi'nde , Antalya'da ki AL YAZMA ANITI'nın küçük boy maketi önünde dururken, konuşuyoruz. Meriç Hızal anıtının oluşum hikayesini anlatıyor. Antalyalı kadınlar bir araya gelerek, kadına uygulanan vahşet konusunda bir şey yapmak istemişler. Kalıcı bir anıt fikrinde karar kılınca, heykeltıraş Meriç Hoca'ya ulaşmışlar. Açılan yarışmaya 7 eser katılmış, Meriç Hızal projesi birinci olmuş. Meriç hanım '' Piramit çift anlamlı bir form, kan kırmızı renk de hem yaşam, hem ölümü temsil ediyor. Piramitin şeffaf oluşu, sahipsizliği; kırmızı piramit, uçup gidecek baş örtüsünü temsil ediyor.'' diyerek piramitin etrafında döndü ve içine eğilerek '' Anıtı metali delerek yapmayı tercih ettim ki yağmur yağdığında, damlalar gözlerden yuvarlanırcasına yere düşsünler.'' dedi.
Her yağmurda cinayete kurban giden kadınlar için ağlayacak bir dünya düşüncesi, insanı nasıl da çarpıyor. Kırmızı piramit, AL YAZMA ANITI, insanda aşırı, karmaşık duygular uyandıran bir eser olmuş. İçi boş ve içine girildiğinde, metala oyulmuş, kadın isimleri; ışık gölge oyunuyla yansıma yapıyor.
Erkeklerin öldürdüğü (baba, ağabey, koca, sevgili) 476 kadının ismi yaşıyor. Meriç Hızal,internette yaptığı uzun bir araştırma sonucu, cinayetlerden yola çıkarak kadın isimlerini derlemiş. ''Unutulanlar, adı bilinmeyenler, yok sayılanlarda var tabi. İstatistikler son yıllarda öldürülen kadın sayısında % 1400 artış olduğunu söylüyor. Bu çok vahim bir durumdur.''diyen Meriç Hızal, üzücü hikayeleri olan bu kadınlar için samimiyetle duygularını iletebilmiş olmanın, buruk memnuniyetini yaşıyor.
AL YAZMA ANITI yaşayan kadınları koruyamıyor tabi ki ama yaşayan insanlara büyük bir ders veriyor. Almasını bilenlere...
|