Baharı koklarken, yeniden hayat bulduğumu hissediyorum.
Yaprakların taze yeşilinde, lalelerin kan kırmızısında, erguvanların pembesinde yaşam var. Gelecek vaad eden renklere, sabah ezanında güle şakıyan bülbüllere, bir kaç güne filizinden doğaya açılacak, mis kokulu ıhlamurlara; erguvanın pembeden, mora yol alan renklerine, mor salkımların rayihasına, ılgınların doğaya eşlik eden pastel, toz pembelerine takılıyor aklım...
Bahar aşk mevsimidir. En güzel ve anlamlı aşklar bu mevsimde yaşanır. İstemeseniz bile, gelir sizi bulur. Şarabın kehribarında, hayatın akışında, papatyanın sarısında gizlenir. Yuvası, rengarenk lale tarhlarının arasıdır. Yetmez! O denizin türküazında, semanın mavisinde gizlenir. Ansızın gönlünüzde yer etmek için fırsat kollar. Kapılarını sevgiye aralamış, saf kalpleri arar.
Yaşama dokunmayı seviyorum. Hem de çok seviyorum. O'nun bana gelmesini beklemeden ben ona gidiyorum.
Elliyorum, okşuyorum, yoğuruyorum. Ortaya çıkandan memnun olmadığım olmuyor mu? Oluyor. Elim yanarsa soğuk suyun altına tutuyorum. Donana kadar bekliyorum. Acımıyor mu? Derinden sızlıyor. Hissetme diyorum, bu da geçecek!.. Sabırla, bekliyorum.
Yerimde duramıyorum. O'nsuz olamıyorum. Yine, yeniden yaşama koşup sarılıyorum. O'nsuz yapamıyorum. Yapamam. Bazen sıkılıyor benden. İtiyor, öteliyor. Iskalıyoruz. Hayrete düşüyorum. Alınıyorum. Darılıyorum. Düşünüyorum. Durup , şöyle bir bakıyorum. Tebessüm ediyorum. Ardından kahkahamı patlatıyorum. Yaşama koşuyorum ve yine sarılıyorum. Sıkıca, sımsıkı sarılıyoruz birbirimize. Birden boğuluyor gibi oluyorum. Az gevşiyorum. O da, kollarını gevşetiyor, rahatlatıyor beni. Soluklanıyorum. Bağrında dinleniyorum. Düşüncelere dalıyorum.
Bazen kendime dönüyorum. Karamsar, çıkarsız labirentlerime... Tam sıkışacakken çıkmazların karanlığında, saracakken düş kırıklarım, düğümlerini bedenime; bana kızarak baktığını görüyorum. Restleşiyor, birbirimize, sırtımızı dönüyoruz. İçimizde, kışlar buz tutuyor. Yollar tıkanıyor. Açmak gerekiyor. Açmazlarımıza köprüler kuruyoruz. O ve ben uğraş veriyoruz. Karanlık düşlerden, aydınlık umutlara dönüşen ışıltılarla, yaslanıyorum hayata... Hayata, sırt dönmekle, arka vermek arasında ki ince çizgide, yine yeniden güç alıyorum. Birden olumsuz duygulara tam yol verip, benliğimden koparıp atıyorum. Fırtına diniyor. Buzlar erirken, akan suların içine salıyorum, ümitlerimi; istiyorum ki bereketli bir toprakta yeniden filizlensin. İlkbahar gelince, yeniden doğacak aşklara mecbur; hayat bulsun.
Kendimi Bahar kokusuna bırakıp, kapılıp, gidiyorum. Tabiata çıkıyorum. Ben oluyorum. Çırılçıplak. İçimde ki kış yellerini koyuveriyorum. Güneşin ısısında yansınlar. Yeşile, pembeye, kırmızıya, mora, sarıya gönül veriyorum. Suya, toprağa, ateşe ve havaya fısıltılarla sesleniyorum. Yaşasın hayat!
Dingin maviden çıkıp gelen Leylek sürüleriyle neşeleniyor, zıplıyorum. O'nlara keyifli yolculuklar diliyorum. Nefes almanın dayanılmaz hafifliğinde bir Nisan daha yaşıyorum. İçime çekerek, hissederek; biliyorum ki bu Nisan bir daha yaşanmayacak!
Yaşam, ben sana değmeyi, dokunmayı seviyorum. Hem de çok seviyorum. Ah! Yaşam, ben sana vurgunum, tutkunum. Mümkün olsa da beni hiç bırakmasan diyorum. Sonsuza dek kollarında tutabilsen...
Mümkün mü? Iıııh...