Bahar aklımı başımdan aldı sanırım. Karışığım, çok karışık. Bu durumda da tek konuya odaklanamıyorum. Her telden diyorum. İçim dolu, söylenecek o kadar çok şey var ki!
.
Gabriel Carcia Marquez gitti. Yüzyıllar devam edecek yalnızlığına gömüldü. O benim istenmeyen Pazartesi günümü Kırmızı'ya boyamış; sevimli Pazartesi'ye çevirmişti. ''Çizerek yazmaya başladım.'' Dedi, dinledim. ''İçinde olduğunu yaz.'' Dedi, dinledim. O'nun çocuk terkedimişliğini, kendi çocuk terkedilmişliğime ekledim. Ben yazar Baba'mı kaybettim.
Hilmi Yavuz'un Erguvan Şiirleri'nde aradım teselliyi... ''Ah gökler bıkar gider, kendi erguvanından''...Tam da erguvanlar bulut bulut sarmışken boğazın iki yakasını; parklarda meydanlarda bulduğum, ağaçlarının toz pembe gölgelerinesığındım... Dilime, " Gün bitti. Ağaçta neşe söndü/ Dallar ateş oldu. Kuş da yakut, / Yaprakla kuşun parıltısından / Havzın suyu erguvana döndü." diyen Ahmet Haşim dizeleri takıldı.
Dünya Sanat haftasını kutlarken, hayranların hayranı olduğum Leonardo da Vinci'nin, resim hakkında ki kitabında annesini düşünmüş olarak yazdığı şu cümle belleğimde... ''Farkına varmıyor musun ki dağlık yerlerin kaba ve fakir elbiseler içinde dolaşan kadınları, şehirlerin zengin ve süslü kadınlarını güzellikte çok geçerler.'' Bu tespit doğru mudur ? Öğle vakti, büyük babası uyurken, çocuk Leonardo, üzüm bağlarından geçer, duvarı tırmanarak annesine koşardı. Katerine, elinde örgü şişleri onu kapıda beklerdi. Oğlunu uzaktan görünce kollarını açar, Leonardo annesinin kucağına atılır ve onun yüzünü, gözünü, dudaklarını ve saçlarını öperdi. Leonardo yeterince doyamadığı kadın sıcaklığını, sadece Mona Lisa'da mı yakaladı?
.
Süleyman Saim Tekcan at figürlerini çoğu zaman çift çizer. Riva çayırlarında koşturan atlar, Süleyman hoca'nın özgün eserlerinde; kimi karşı karşıyadır, kimi yanyana, koşarlar, çoşarlar. Bronzda ya da ahşapta ölümsüz olurlar. Atlar bile ruh eşlerini yakalarken; insanoğlunun hala, tekli yaşamdan, ikili yaşama geçişini sürdüremeyişi; ya da tek eşlilikle yetinemeyişi, aşkta yolunu bulamıyor olması ne acıdır.
Serra Yılmaz, (22 mayıs- 1 haziran) 19. Londra Türk Film Festivali'nde ''Golden Wings-yaşam Boyu Onur Ödülü'' alacakken; İstanbul duvarlarında NÜ AHLAKSIZLIKTIR yazısını görüyor olmamım manası nedir? Neden hala, Dünya Ay'a, biz yaya?
Yunus Emre torunlarıyız biz! Sular hep aktı geçti/ Kurudu, vaktı geçti/Nice han, nice sultan/Tahtı bıraktı geçti./ Dünya bir penceredir/ Her gelen baktı geçti.... Diyen Yunus Emre torunlarıyız biz. Düşünüyorum da, Dünya'ya açılan penceremiz ne yöne bakıyor? Maviliklerde özgürlük ve barış mı arıyoruz? Doğanın renklerinde sevgi ve aşk ile mi yaşıyoruz? Uçmayı mı diliyoruz, yoksa aşağı atlamayı mı? Kardeşce, birlik beraberlik içinde sürdürülecek, özgür bir yaşam varken; neden kin ve husumet ekerek ayrımcılık yapmayı mı iş edinenlerin dünyası hüküm sürmekte hala? Tahtın değil, bahtın önemli olduğunu anlayamayacak kadar, geri zekalı olmamızın aczinde yaşatılıyoruz.
İnsanlık, oluşum, genetik, uzay, siber teknoloji peşindeyken; sanatın, yeşilin farkındalığında yaşarken; neden hala birbirimizi yiyoruz?
Dedim ya karışığım çok karışık...
|