Bir ömür kaç Ramazan görür? Bileniniz var mı? Yok tabi...
Bir izin verselerde oruç tutabilsek, özlemiyle Ramazan hazırlıklarını izlerken; aileyle oturulan iftar sofralarının; sahur saatlerinde uyanıp çayı ocağa koyan ev halkının tıkırtısına kulak kabartıp, yataktan kalkıp, sofrada ki yerimizi alel acele alırken; gün gelir; artık oruç tutamayacağın zamanlara dayanır.
Yaş almışsındır, hastalıkların vardır, saatli ilaç kullanıyorsundur. Artık Oruç tutmaman gereken yaşlarda ya da zamanlardasındır.
İnatla tutarsın. Üçüncü gün acil hastaneye kaldırılırsın. Vücudun susuz kalmış, tansiyonun yükselmiş, aç kaldığın uzun saatler kan şekerini oynatıvermiştir. Bir de ailenden azar işitirsin. Haklılardır çünkü sen oruç tutacağım diye, mubarek Ramazan'da, oruçlu başlarına bir de üzüntünü eklemişsindir. Sevaba girmek için, yakınlara üzüntü yaratmak...
Oysa ki bilmez misin? İbadetin türü çoktur ama nedense ibadet oruç üzerine kurulu gibidir. Eskilerde tutmayanlar ayıplanır, tutanların yanında yemez, içmez; oruçlu havasını korurlardı. Günümüz de tıbben kimin tutup tutmayacağı açıkca belli de bu inat neden acaba?
A birde unutmayalım ki, dini sömüren kesimin gitgide artması, Müslüman geçinenlerin, gerçek Müslümanları dininden soğutmasına neden oluyor. işte bu çok üzücü bir olay... Adam, kadın her yerde karşımıza çıkıyor. Yalan, ikiyüzlülük, sahtekarlık, hırsızlık, takiyye, saldırı, taciz... Gerisini siz ilave edin, sıkıldım çünkü. Sonrasında iftar çadırları, bedava yemek ve ne yazık ki son senelerde oruç tutan tutmayan, evinde aşı olan olmayan bu sofralarda yemek yiyor. Nedense insanlar bu ay daha çok yiyorlar. Fiatlar tavan yapıyor. Hükümet her ramazan olduğu gibi yine seyrediyor. A unuttum. Hükümet evlere paket paket Ramazan yardımı yapıyor ya, zamlar almış başını gitmiş, umurunda bile değil... Bu bile oy yatırımı olarak kullanılıyor.
Bir ömür kaç kez Ramazan görür?
Ramazan, birlik-beraberlik, sevgi-barış, paylaşma-barışma, karşılıksız yardım ayıdır. Hoşgörü ayıdır. Başımı çevirip şöyle bir Türkiye'nin doğusuna, sınır ötesine baktığımda; Allah adıyla baş kesen, can alanları mubarek gün ve gecelerde Allaha havale ediyorum.
Kızları, erkekleri kandırıp ya da zorla dağa kaçıran; anaların ağlamasına, babaları yürek yangınlarına sürükleyen, bağnaz düşünceye lanet ediyorum.
Ramazan aynı zamanda Mukabele ayıdır. Özellikle kadınlar toplanır ve hoca eşliğinde Kurran-ı Kerimi okurlar. Nasıl okurlar? Arapca okurlar. Arapca bilmeyenler hocayı takip ederler. Neden Türkçe meal okumazlar? Mukaddes Kitap'ın, muhakkak türkçe meali bir baş ucu kitabı olmalıdır. Bilinmelidir ki doğru, vicdanlı insan olmanın anlamı, kibrin vahameti; Allah ile kul arasına girilemeyeceği namusla, ekmekle oynamanın, beddua almanın, lanet okumanın, kin beslemenin, kendini beğenmenin, zülüm etmenin hayata nasıl yansıyacağı öğrenilsin. Yaşanan olaylardan ders almayı bilmenin erdemine ulaşılabilsin.
Bir ömür ancak bittiğinde, kaç Ramazan gördüğünü bilir. Gerçek, çağdaş, Müslüman olmanın sadece dua okumaya indirgenmesinin doğru olmadığını, bizzat Kitab’ımızı okuyarak öğrenelim. Okuyalım ve kul hakkı almayalım. Kalbimiz temiz olsun, yalan söylemeden, akşam başımızı yastığa koymanın hafifliğini yaşayalım.
Çok sevdiğim bir fıkrayı sizlere hatırlatmak istiyorum.
Nasrettin Hoca oruçlu ama susuzluk vurmuş. Yolda içi yanık yürürken, çeşmeyi görmüş. Dayanamamış, yanaşmış. Tam içmek üzere avucunu uzatırken, oradan geçen köylü, hayretle seslenmiş:
''Aman Hocam oruç gidiyor günahtır.''
Hoca istifini bozmadan, şöyle bir ters bakıvermiş:
''Yıkıl karşımdan meret!'' Demiş.
''Ramazan gider, seneye bir daha gelir. Ya ben gidersem, nasıl gelirim?''
Tüm Müslüman alemine hayırlı bir Ramazan ayı diliyorum.
Harika Ören
|