Kurtuluş ve Egemenlik Savaşı'mızın muzaffer Başkomutanı GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, 29 Ekim 1923'de yeni Türk Devleti'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.
Amacı, geri kalmış Türkiye Cumhuriye'tinin hızla kalkınması; Batı Uygarlığı'na tam anlamıyla ayak uydurmasıydı. 600 yıl süren Osmanlı saltanatı tarihe karışmış; Vahdettin ( 17 Kasım 1922) bir gece İngiliz savaş gemisiyle yurttan ayrılmıştı. Osmanlı soyundan Abdülmecid efendi, kendisine verilen ''Halife'' sanını, gösterişli Cuma namazları vasıtasıyla, halkı kışkırtmakta kullanmaya başlamış; bunun üzerine Osmanoğulları sınırlarımız dışına sürülerek, Halifelik kaldırılmıştı. (3 Mart 1924)
Egemenlik kayıtsız, şartsız ulusundur, ilkesi uygulanarak; din işleri devlet işlerinden ayrıldı. Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra, dini etkilerden uzak, çağdaş hukuk devleti anlayışına doğru, ilk tarihi adım atılmış oldu.
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, ilkesiyle yola çıkan Gazi Mustafa Kemal, devlet okullarında eski usullerle din öğrenimi yapılmasını laiklik anlayışına aykırı buluyordu. Tekkelerin gayesinin halkı aptal etmek olduğunu, halkın ise akıllı olma yolunu seçtiğini belirterek, Medrese ve mahalle okulları kapatıldı. (30 Kasım 1925) Yeni programlarla hazırlanan devlet okulları açılarak; ilkokula devam zorunluluğu getirildi. Milli Eğitim Bakanlığı'nca 31 Mayıs Darulfünün kapatıldı; 1933 de ki yeni bir üniversite kurulmasına dair kanunla, İstanbul Üniversitesi 18 Kasım 1933 de öğrenime açıldı.
Fikrimiz, zihniyetimiz tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır diyen, Yeni Türkiye kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, her seferinde yeni bir devrimin müjdesini açıkladığı yurt gezilerine çıktı. 24 Ağustos 1925 de Kastamonu'da ve İnebolu'da Şapka ve Kıyafet Devrimini gerçekleştireceği işaretlerini veren konuşmasının ardından, 25 Kasım 1925 itibariyle devrim tüm Türk halkına mal oldu.
Batı Uygarlığı ile sıkı ilişkiler kurma yolunda olan, Türkiye Cumhuriyeti 26 Aralık 1926' da uluslararası takvim ve saat kabul edildi.
Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerinin yardımcısı olacaklardır, diyerek; Türk kadınlarının yüzünü gizlemesine karşı çıktı. ''Medeni bir milletin anası, kızı, yanından geçen erkeğe arkasını çevirip, yüzünü kapayıp yere yumulup; anlamsız ve komik davranışlarda bulunmamalıdır.'' dedi.
Türk Medeni Kanun Tasarısı hazırlattı. (17 Şubat 1926) 6 ay sonra yürürlüğe giren bu kanunla, Türk Halkı arasında zengin-fakir, kadın-erkek farklılıkları kaldırılarak, herkese eşit haklar sağlandı. Yüzyıllarca erkekler karşısında hakları kısıtlanan kadınlar; toplumun gelecek kuşaklarını yetiştiren anneler, toplumda hak ettikleri şerefli yeri almışlardı.
Gazi Mustafa Kemal'in bu konuda ki görüşleri, kesin ve açıktı. '' Kadınlarımızın her hususta yükselmelerinin temini şarttır. Kadınlarımızda alim ve mütefennin olavaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir.'' Demiş, Türkiye Cumhuriyeti kadınları, belediye seçimlerinde seçme seçilme hakkı (3 Nisan 1930); milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazanmışlardı. (5 aralık 1934)
İstiklal ve Cumhuriyetimizin korunması, amacıyla kara, deniz ve hava kuvvetleri modern silahlarla donatılmaya başlamış, dünyanın en güçlü ordusunu oluşturdu.
Muharebe yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değil, milletlerin çarpışmasıdır diyerek, yurdun iktisadi kalkınmasına da büyük önem verdi. Yeni fabrikalar, limanlar, baraj ve demiryolları yapılmasını sağladı.
Türkiye'nin hakiki sahibi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür, diyerek, tarıma önem verdi, köylünün hayat şartlarını kolaylaştırmanın yolunu açtı.
Artık bugün demokrasi fikri, daima yükselen bir denizi andırmaktadır. 20. yüzyıl birçok müstebit hükümetlerin, bu denizde boğulduğunu görmüştür. (1930)
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. (1937)
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kaste, fiile dayanan taasupkar hareketlerden sakınıyoruz. (1925)
Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunamaz. (1920) Söylemleriyle Türkiye Cumhurbaşkanlığı koltuğuna ilk kez oturan, kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk;
Ne mutlu Türk'üm diyene! (1923)
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. (1930)
Der ve biz de biliriz ki,
Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca, hürriyet ve İstiklale sembol olmuş bir milletiz. (1927) Hürriyet ve İstiklal bizim karakterimizdir. Türk Milletinin tabiat ve adetlerine en uygun olan idare Cumhuriyettir. (1925)
|