Terörün, dolayısıyla savaşın sınırındayız.
Amerika’dan, Avrupa’dan her gelen bize gaz verip duruyor.
Maalesef biz de bu gazları yeme ve böbürlenme sularında yüzüyoruz.
Amerika, “ IŞİD muhalifleri desteklenecek” diyor, orada “hayhay” diyoruz, Türkiye’ye gelince ağız değiştiriyoruz.
Bu “hayhay” diye desteklediğimiz görüşün muhalifleri kimler?
PKK ve Suriye’nin kuzeyinde yerleşen PYD.
Yani durum vahamet içinde…
x
Bilgi ve iletişim çağında, politika yapabilmenin ve sürdürebilmenin en etkin araçları televizyonlar ve gazeteler.
Bunlar da parsellenmiş durumda.
Ha bir de sosyal medya dediğimiz sanal ortam var.
Halkın haber alma özgürlüğünü düşünen yok, her yayın organı bir yol tutturmuş gidiyor.
x
Ortadoğu’nun yaşadığı sıkıntıya gelince; IŞİD, Ortadoğu petrolüne sahiplenmek isteyen egemen güçlerin bir projesidir.
Hadi bu egemen güçlerin kimler olduğunu da söyleyelim;
Ezeli ve ebedi dost ve müttefikimiz Amerika ve yıllardır birliğine giremediğimiz ama kapısında takla atmaktan da usanmadığımız Avrupa…
Var mı itirazı olan?
x
Sınırlarımız yolgeçen hanına dönmüş, biz açılım süreci de açılım süreci diye bas bas bağırıyoruz.
Şam’da Emevi Camiinde Cuma namazı kılalım derken ateş çemberi içinde kalmışız, barış süreci de barış süreci diye çığlıklar atıyoruz.
Adında İslam olan vahşi bir terör örgütünün acımasız militanları, Müslümanların kafalarını kesip “Allahuekber” diye bağırıyorlar, bunlara terörist bile diyemiyoruz.
Ancak dış güçlerin dayatmasıyla, “eli kanlı teröristler” demek zorunda kalıyoruz.
Sınırlarımızda bir oyun oynanıyor, biz hala Suriye’nin Esat’ı ile Mısır’ın Sisi’sine kafayı takmış, onlara yüklenip duruyoruz.
Biz, “n’olacak bu memleketin hali?” diye sordukça, karşımıza çıkıp, günlük güneşlik Türkiye’den söz edenlere şaşıp kalıyoruz.
|