Sevgili hayat arkadaşımla 1970 yılı 19 Eylül günü evlendik.
Güzel ve mutlu günledi.
Çocuklarımız oldu, 1972 yılı ocak ayında rahmetli oğlumuz Murat, 1975 şubat ayında da kızımız Bilge bizlere merhaba dediler.
Eşim de ben de çalışıyorduk.
Mutluyduk.
Oğlumuzu, 1998 yılının Ekim ayının birinci günü trafik terörüne kurban verdik.
Aradan 25 yıl geçti, unuttuk mu?
Unutmak olası değil.
Ne yaptık?
Acıyla yaşamaya alıştık.
Çünkü yaşam sürüyordu ancak 26 yaşındayken yitirdiğimiz oğlumuzun zamansız ve bir trafik kazası sonucunda yitirmemizi unutmadık, unutamadık.
Yaradan hiçbir ana babaya böyle bir acı yaşatmasın.
Biz yaşadık, trafik kazaları bitti mi?
Hayır, hala tüm hızıyla sürüyor.
Hatta nüfus planlama politikası olmayan bir cennet ülkede, bu planlama, trafik kazalarına ihale edilmiş gibi.
Çözüm mü?
Şimdi bizi yönetenlerin kafasıyla çözümsüzlük egemen.
Yani “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” politikası.
Trafik kazaları olacak, suçlu aranacak, yakalanacak ve iyi halden dolayı serbest yargılanmak üzere bırakılacak.
Yasalar böyle diyor ama ben küçük kafamla, bu iyi halin ne demek olduğunu bir türlü anlayamıyorum.
26 yaşında yitirdiğimiz oğlumuza, çarpan kamyon ve sürücüsü ne oldu?
Hiçbir şey olmadı. 4.5 yıl hapis cezası alan 21 yaşındaki ağır vasıta sürücü belgesi olan genç de ortada yok.
O kamyonun sahibi de kamyon da ortada yok.
Sonuç, bizim hesabımıza acı düştü ve o acıyı hala yaşıyoruz.
Yasalar, yasa yapıcılar dahil herkes keyfinde.
Para cezalarıyla trafik kazalarının önleneceğini sanıyorlar.
Hadi gelin bu duyarsızlığı bana ve annesine anlatın.
Han o “dönülmez akşamın ufku” var ya, aradan 25 yıl geçti, biz hala o dönülmez akşamın ufkundayız.
X
Bu yazım özel ve duygusal bir yazı oldu, umarın beni anlar ve bağışlarsınız.
Hiç kimsenin böyle bir evlat acısı yaşamaması dileklerimle…
|