Kurtuluş yıllarında Yunanlılarla mücadele, İngilizlerle mücadele, Fransızlarla mücadele, içte, bunların kışkırttıkları ve altınla besledikleri derebeyleriyle mücadele sürdü gitti.
Ve sonunda bağımsız, bağlantısız cumhuriyet kuruldu.
Bu işler tabi ki pek de kolay olmadı.
Denize döktüğü Yunanla, nasıl dostane ilişkiler kurabileceğini düşünen önderin bu düşüncesi, o zaman bile yadırgandı.
Aradan yıllar, yıllar geçti.
Ülkemiz üzerinde hiçbir hesabı olmayan Suriye ile dostluk köprüleri kuruldu.
Vizeler karşılıklı kaldırıldı.
Komşu iki devletin büyükleri aile boyu tatillere çıktılar.
Büyük futbol takımlarımızdan birini Halep’e götürüp, orada top oynadık.
Suriyeli, sabah geliyor, Gaziantep’ten, Kilis’ten, Şanlıurfa’dan, Hatay’dan alışverişini yapıp, akşam dönüyordu.
Gaziantepli, Kilisli, Hataylı, Şanlıurfalı hatta Ankaralı, İstanbullu, İzmirli günübirliğine Halep’e, Şam’a gidiyor, geziyor, alışverişini yapıp dönüyordu.
Gaziantep’teki Suriye Konsolosu, yerel basının haber kaynağı olmuştu.
Her gün televizyonlarda, gazetelerde boy gösteriyor, Türkiye’ye, Türkiye’yi yönetenlere nazireler diziyordu.
Ne olduysa oldu; aramız bozuluverdi.
Egemen güçler, Ortadoğu petrolünü, rahat yoldan geçirip, Lazkiye Limanından Akdeniz’de bekleyen gemilerine yükleyebilmek için Suriye ile aramızı bozdular.
Yaklaşık 4 yıldan bu yana amaçlarına ulaşamayınca, IŞİD diye acımasız ve güya Müslüman bir terör örgütünü devreye soktular.
Durum budur…
Şimdi biz çözüm süreciyle, barış süreciyle, Alevi açılımıyla, Roman açılımıyla, Dersim’le, kinini açıkça haykıran güya valiyle uğraştırılırken, bazı gerçekleri unutuyoruz.
Yaklaşık 6 ay sonra genel seçime gideceğiz.
Ve seçim öncesi kadını aşağılayanları kadınlar alkışlıyor, gazeteciyi azarlayanları gazeteciler alkışlıyor.
Hani demokrasi var ya!
Allah’a emanet olun…
NOT; Bu yazı, gazetecilik ahlak ve duyarlılığı göz önünde tutularak yazılmıştır.
Bir kez daha Allah’a emanet olun…
|