Son zamanlarda, politika cambazlarının diline “herkes haddini bilsin” ya da “herkes haddini ve hakkını bilmelidir” gibi bir söylem takıldı.
Haddim olmayarak bu had konusuna değinmeye hakkım var diye düşünüyorum.
Hani bir ressam, eserlerinden oluşan bir resim sergisi açmış ya.
Sergiye gelip resimleri izleyenlerden biri, atın üzerinde ki adam resminin önünde çok kalmış, resmi inceleyip duruyormuş da ressamın ilgisini çekmiş ya.
Hani ressam adama gidip sormuş, “bu resmi çok beğendiniz galiba” deyince adam, “evet güzel resim ancak adamın çizmesinde hatalar var” demiş ya.
Ressam dikkatle bakınca hatayı görmüş ve adama “haklısınız, çizmede bir hata yapmışım” demiş ya.
Adam yine resmin önünden ayrılmamış ve ressamı da bulmuşken, gördüğü hataları sıralamaya başlamış ya.
Ressam başka hata göremeyince adama, “siz ne iş yapıyorsunuz?” diye sorduğunda adam, “çizmeciyim” demiş ya.
Ressam, adamın mesleğini öğrenince “o zaman siz çizmeden yukarı çıkmayın” demiş ya…
Şimdilerde had, hudut, hak bilmeyenlerin, karşılarındakilere “haddini ve hakkını bil” demelerine bir anlam veremiyorum.
Günümüzde herkes her şeyi bilir durumda.
İletişim dünyası her geçen gün değişerek gelişiyor.
Bir arama motoruna giriyorsunuz, bilmediğiniz ne varsa öğreniyorsunuz.
Mimar doktorluktan, doktor esnaflıktan, esnaf mühendislikten, mühendis öğretmenlikten, öğretmen her şeyden anlarmış gibi yapıyor.
Yüce mecliste çeşitli paketler açılıyor.
Bu paketler daha açılmadan, televizyonlarda tartışmalar başlıyor.
Bir tartışmacı da “yahu arkadaşlar, paket daha açılmadı, biz neyi tartışıyoruz?” demiyor.
Sonuç olarak kimse haddini ve hakkını bilmeme sularında boşa kulaç atıyor.
Biz de ağzımızı bir karış açarak ve haddimizmiş gibi salak salak izliyoruz.
Şimdilerde haddini bilmeyenler, kendilerini en haklı sananlardır.
İnanmıyorsanız çevrenize alıcı gözle bir bakıverin.
Bakalım haddiniz ve hakkınız olmadan neler göreceksiniz?...
|