Ortalık yine toz duman.
Ne zaman açık hava gördük ki?
Öğretmende, mühendiste, doktorda, gazetecide, bilim adamında, esnafta dayanışma kültürü dumura uğramış durumda.
Yoksa böyle olur muydu?
Bir “paralel örgüt”ten sıkıntı var.
Peki, bu paralel denen örgüt, kimlerle paraleldi?
Hiç düşündünüz mü?
Bedel ödemeyeceklerini düşünenlerin, bedel ödetmek istediği bir iklimden geçiyoruz.
Ama neyin bedeli?
Son gelişmelere bir bakar mısınız?
Ülke batmış, haberimiz yokmuş.
Herkes darbeci.
Herkes ihanet şebekesi üyesi.
Herkes örgüt.
İhanet şebekesi, devletin her kurumuna sızmış.
Ve bir de “bakın daha neler olacak?” tehdidi var.
Birileri de çıkıp, “hadi bakalım, ne olacaksa olsun” diyemiyor.
Neden?
Çünkü hemen “darbeci” yaftası takılır, “örgüt üyesi” kimliği yapıştırılır, “ihanet şebekesi üyesi” olduğu gerekçesiyle sorguya alınır.
Ben buna iktidarın, iktidarını sürdürebilmek için kendini koruma refleksi olarak bakıyorum.
Ama kimden, kimlerden?
Düne kadar birlikte oldukları, bugün “paralel” diye inine girmek istediklerinden mi?
O paralel denenlerin paralelini kim sorgulayacak?...
Geçtiğimiz günkü başlığını “Temcit Pilavı” olarak verdiğim yazıma yeniden döneyim.
Bu deyime bizim çocukluğumuzda, “kızdır kızdır ye müceddere” derlerdi.
Sözcük içindeki “kızdır ye ”, “ısıt ısıt ye” anlamındadır.
Yoksulluk ve yoksulluğun sürmesi için üretilen bir söylem olduğunu biliyorum.
Şimdilerde izlediğimiz filmler yeniden vizyona sokuluyor.
Yani “kızdır kızdır ye müceddere…”
Amaç gündem değiştirmek.
Hani 17 – 25 Aralık yaklaşıyor ya.
Neydi 17 - 25 Aralık operasyonları?
Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet operasyonlarıydı.
Ve bu yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet işlerinde adları geçenler, bizi yönettiklerini sandığımız bakanlardı.
Önümüzdeki günlerde neler olacak?
Valla ben bu konuda çok karamsarım.
Siz ne düşünüyorsunuz diye merak ediyorum…
|