Şimdi size bir soru…
Emperyalizm; bizim ki gibi ülkelerin, Ulus bilinci güçlü…
Sanayileşmiş…
Tarımı gelişmiş…
Ekonomide o ülkeye ait dev kuruluşların…
Ticari şirketlerin…
Bankaların…
Herhangi bir olumsuzluk olduğunda ülkeyi ayağa kaldıran demokratik kitle örgütlerinin bulunduğu bir ülke mi ister?
Yoksa…
Bırakın herhangi bir demokratik kitle örgütünü…
En basit kadın derneklerinin bile bulunmadığı
Halkının kaderine razı olup…
Yönetenlere körü körüne itaat ettiği…
Tarımda ise…
Pirinç…
Şeker ve tütünün bile ne kadar üretilebileceğine, başka ülkelerce karar verildiği…
Ülkede milli banka adına neredeyse hiç bir şeyin bırakılmadığı…
Büyük alışveriş merkezlerinin…
Dahası
İçinde yer alan işyeri isimlerinin bile yabancı olduğu…
Açıkçası
1930’ların uçak yapan ülkesiyken…
2014’de bırakın otomobili kendi adına motosiklet bile yapamayan…
Yani herhangi bir konuda üretmeyen, tamamen emperyalist ülkelerin açık pazarı olan bir ülke mi?
Diyeceksiniz ki elbette ikincisini…
Emperyalizm hiç…
Üreten…
Ekonomisi güçlü…
Ulus bilinci yüksek bir ülke ister mi?
Aslında olay gayet açık bir ülkenin çağdaşlaşması,gelişmesi için sanayileşmesi gerekiyor…
Çünkü çağdaşlaşmaya
Sanayileşilmeye çalışıldığında…
Ortaya çıkan işgücü açığı, kadının hemen her alanda yer almasını zorunlu kıldığından…
İster istemez bu konudaki hem geleneksel…
Hem de dinsel, tüm engeller birer birer yok olmak durumunda kalacaktır ki bu hemen her alanda da böyle olacaktır…
İşte tüm bunların olamaması için…
Gerek emperyalizm…
Gerekse içteki gericilik bir anlamda kader ortağıdır…
İçeride sanayileşmekten uzak, durgun, katma değer üretmeyen bir ekonomik yapı, sadece doğa koşullarına göre yapılan basit bir tarım, hem dinci geleneksel yapıyı besler…
Hem de emperyalizmi…
Demek istediğim…
Emperyalizmin sömürüsüne direnildiği kadar, dinci gericiliğe de karşı çıkılmazsa…
Ne gerçekten kalkınılabilir…
Ne de demokrasi olur…
Bilin istedim…
|