(Tarafsız olması gereken cumhurbaşkanının Türk tipi başkanlık hevesi, bir parti lideri imiş gibi her fırsatta 400 milletvekili istemesi sürerken, kadına şiddet, taciz, tecavüz artarken, bazı yurtlarda, bazı iyileştirme merkezlerinde kız öğrencilere akıl almaz uygulamalar varken, eğitici olması gereken bazı küçük kafalı öğretmenlerin, “mini etek giyene tecavüz mubah” söylemi ortadayken, Türk Dil Kurumu, “müsait” sözcüğünü “flört etmeye yatkın kadın” olarak verirken ve daha birçok çirkin olaylar, çelişkiler sürerken, ne yazayım diye düşündüm.
Birkaç yıl önce bu köşede yayınlanan yazımı, bu gün yeniden paylaşmak istedim.
Değişen bir şeyin olup olmadığına siz karar verin.)
DOĞRULARI SÖYLEYİP RAHATLAMAK…
Genelde;
Başbakan dedi ki…
Televizyon bülbülleri hemen, “yerden göğe kadar haklı” dediler.
Başbakan yardımcısı dedi ki…
Bülbüller hak verdiler.
Falan bakan dedi ki…
Bülbüller, “bakan doğru söylüyor” dediler…
Haberler, başbakanın dedikleriyle başladı, başbakan yardımcılarının, bakanların dedikleriyle sürdü.
Televizyon bülbülleri coştu; “valla haklılar, dosdoğru söylüyorlar” diye haykırdılar.
Yerelde;
Anakent belediye başkanı dedi ki…
İlçe belediye başkanı dedi ki…
Öteki ilçe belediye başkanı dedi ki…
Televizyon haberleri bunların dedikleriyle başladı ve bitti.
Oda başkanı dedi ki…
Falanca iş adamı dedi ki…
Gazeteler bunların dediklerini çarşaf çarşaf yazdılar, fotoğraflarla da süslediler.
Gazeteci dedi ki; “böyle televizyonculuğun da böyle gazeteciliğin de…”
Kimse duymadı.
Çünkü herkes bülbül seslerini dinlerken ve gazetelerdeki fotoğraflara bakarken, aynen gazetecinin dediğini diyorlardı.
Bu yazı böyle devam edebilir mi?
Edebilir ama biz burada keselim.
Diyeceğimizi dedik, yüreğimiz yumuşadı, ferahladık, pamuk gibi olduk.
Umarım siz de rahatlamışsınızdır…
|