31 Mart, ardında birçok “acaba” bırakarak geçti.
İstanbul’da adalet sarayı içinde yaşanan terör eyleminde, savcı sağ salim kurtarılabilir miydi?
Acaba…
Teröristler yaralı ya da sağ olarak yakalanıp sorgulanabilir miydi?
Acaba…
Hem rehin alınanın hem rehin alanların öldürüldüğü operasyonu başarılı bulmak nasıl bir ruh halidir?
Acaba…
Haberi veren 4 gazete hakkında “terör örgütünün propagandasını yapmak” suçlamasıyla, soruşturma açmak, ne demektir?
Acaba…
Aynı gün ülke genelinde elektrik neden kesildi?
Acaba…
Elektrik kesilmeyen tek ilimiz Van, elektriği neden İran’dan alıyordu?
Acaba…
Kentlerde elektrik kesilince sular neden kesilir?
Acaba…
Bu acabaları hayli çoğaltabiliriz.
Dört mevsim güneşi eksik olmayan cennet ülkemin savaşa girmesine gerek yok.
Bir hafta boyunca kesin elektriği, seyreyleyin savaşı.
Yaşamamız elektriğe bağımlı halde ama kullandığımız elektrik enerjisinin büyük bir bölümünü, dışarıdan satın aldığımız doğalgazdan sağlıyoruz.
İnşaat halindeki bir köprüde halat kopuyor, ölen, yaralanan yok, “sorumlu benim” diyen bir Japon mühendis intihar ediyor.
Maden kazaları oluyor, yüzlerce maden işçisi yeraltında yaşamını yitiriyor, bizim ilgili bakan yerinde.
Elektrik kesiliyor, ülke karanlığa gömülüyor, bakan yerinde.
Adalet sarayının içinde bir savcı öldürülüyor, ilgili bakanlar yerinde.
Ülkede bu olaylar yaşanırken cumhurbaşkanı yurtdışı gezisinde.
Bu acı olaylar yaşanırken başbakan, yine yüksek politika(!) ile muhalefet partilerini suçlayan konuşmalar yapıyor.
Bu arada “acaba” larıma bir acaba daha eklemem gerek; 31 Mart günü yaşanan bu acı olaylara, bizim istihbarat örgütümüz nasıl bakıyor acaba?
7 Haziranda yapılacak seçimlere doğru gidiyoruz ama sağlıklı gidemiyoruz.
“Bekleme odası” ndaki parlamenter sistemden, seçim telaşından olsa gerek ses soluk yok.
Seçime kalan iki ay içinde dilerim böyle acılar, böyle karanlıklar yaşanmaz.
Ve dilerim sandıklar aydınlıklarda açılır…
|