Dün aracımın küçük bir bakımı için her zamanki oto elektrikçisine uğradım.
Aracın bir saatlik işi olduğunu, işim varsa bırakıp gidebileceğimi, beklemek istersem çay söyleyeceğini belirtti.
Bekleyeceğim dedim, hemen çayımı söyledi.
İşi kalfalarına bıraktı, biz de oturup hem çayımızı yudumlamaya hem de sohbet etmeye başladı.
Bu arada komşusu olan esnaftan da birkaç usta gelip sohbetimize katıldı.
Hep aynı ustaya gittiğim için, çevresindekiler de beni tanıyordu.
Biri, “Abi sen gazetecisin, bu sınırdaki mayınları temizleme konusuna nasıl bakıyorsun?” diye sordu.
Gazete okuma alışkanlıkları pek olmadığı için, bu konuyu birkaç kez işlediğimi anlatmaya gerek duymadım.
“Valla sınırımız mayından temizlenirse çok iyi olur diye düşünüyorum” dedim.
Onlar da bana katıldılar; “tabi iyi olur. Bu mayınlar az mı can aldı? Birçok insanı da sakat bıraktı” dedi biri.
Başka bir usta, sınıra yakın bir köyden olduğunu belirterek, “peki, bu mayınlar temizlendikten sonra, o topraklar kime verilecek?” diye sordu.
Soruyu başka bir usta yanıtladı; “ihale açacaklarmış ya. İhaleye yabancı ülkeler katılacakmış. Kazanan, mayınları temizledikten sonra 49 yıl bu toprakları kullanacakmış. Öyle diyorlar” dedi.
Biri hemen atılıp, “peki sınır güvenliğimiz n’olacak” diye sormaz mı?
Sohbete katılanlardan biri de bu soruyu yanıtladı; “sınır güvenliğimizi gene biz sağlayacağız da biz bu mayınları temizlesek, toprakları da, ihtiyacı olan köylüye satsak olmaz mıymış? Yani Türkiye’nin, kendi gömdüğü mayınları temizleme gücü yok muymuş?”
Herkeste kısa bir suskunluk oldu.
Biri, “ben sınır köyündenim. Mayından temizlendikten sonra bana 40 – 50 dönümlük bir toprak verseler, vallahi de billahi de köyüme giderim, o toprağı eker biçerim. Çünkü o topraklar dinlenmiş, her türlü tarıma elverişli topraklar.
Versinler bana o kadar torak, gider köyümde otururum. Zaten burada ne kazanıyoruz ki? İşlerimiz iyice durdu. Dükkan kirasını ödeyemeyecek duruma geldik. Hafta sonunda çırağımın, kalfamın haftalığını ödeyemiyorum. Hep buna da şükür diye geçiştiriyoruz” diye suskunluğu bozdu.
Başka bir usta da aynı sıkıntıları anlattıktan sonra, “boşa konuşuyoruz, ihale mihale de boş. Bu toprakların 49 yıllığına hangi ülkeye verileceği şimdiden bellidir” diye umutsuzluğunu dile getirdi.
Diğer ustalar da aynı dertten muzdaripti.
Yani bir vur bin ah dinle makamından çalıyorlardı.
Benim aracımın 1 saatlik bakımı sırasında, bizimle beraber oturan esnafın hiç birinin dükkanına müşteri gelmedi.
Bu arada benim aracın işi de bitmişti.
Borcumu sordum, “abi siftah için küçük bir şey ver yeter” dedi ustam.
Küçük bir şeyin ölçüsünü bilmediğim için ısrar ettim.
“5 lira ver, siftahı senden yapmış olalım” dedi.
Biz o bir saat içinde zaten 5 liralık çay içmiştik.
Çünkü çevredeki esnafın çoğu gelip sohbetimize katılmış ve benim ustam da herkese çay ısmarlamıştı.
Sınırımızın mayından temizlenmesine herkes duyarlı da “biz temizleyelim, biz ekip biçelim” düşüncesindeler.
Hak vermemek mümkün mü?
|