Bir cenaze töreni.
Ya da bir nikah, bir nişan.
Ya da yeni bir işyeri açılışı…
Bunlardan herhangi birine bir bakan veya bir milletvekili veya vali veya belediye başkanı gibi makam ve mevki sahibi birileri katıldığında, o törene “yüksek katılım” olmuş demektir.
Televizyonlarımız, gazetelerimiz haberlerinde, törene “yüksek katılım” olduğunu belirterek başlarlar.
Ve haberlerini de bu yüksek katılımcılardan aldıkları demeçlerle süsleyerek yaparlar.
Bir garibin cenazesi, sağlığında tanıdığı 15 - 20 kişinin katılımıyla kaldırılır.
Yine bir garibanın nişan ya da nikah töreni yapılır, tarafların eşi dostu, akrabaları, tanıdıkları, çiftin mutlu gününü paylaşırlar.
Bu gibi törenlerde yüksek katılımdan söz edemezsiniz.
Bir giyim mağazası, bir lokanta, bir yeni özel klinik açılırken, sözünü ettiğimiz zevattan kimse yoksa “yüksek katılım” sağlanamamış demektir.
Yani vitrin iyi açılmamıştır.
Öte yandan bir girişimci, bir özel okul ya da bir öğrenci yurdu yaptırır.
Milli eğitimin kontrolündedir ama milli eğitime bağışlanmamıştır.
Girişimci, işletmeciliği kendi üstlenecektir.
“Yüksek katılım”la açılışı yapılır.
İkinci gün, benim meslektaşlarım, gazetelerinde haberi manşetten verirler;
“Falancadan Eğitime Hayırlı Bir Katkı…”
Oysa o girişimci bir tür ticarethane açmıştır.
Paralı eğitim verip para kazanacaktır.
Haberi gazetesinde manşete çeken meslektaşımın çocuğunu o okula göndermeye ekonomik açıdan gücü yetmez ama “Falancadan Eğitime Hayırlı Bir Katkı” diye, gazetesine manşet atmaktan da geri durmaz.
O falanca girişimci de birilerine sırtını dayayıp, “yüksek katılım” la “eğitime hayırlı bir katkı” da bulunmuşsa, çok geçmeden köşeleri dönüverir.
Çünkü; “yüksek katılım” la destek görmüştür.
Kimse onu köstekleyemez…
Bizde hayır işinin, şer işinin ne olduğunu bilmeye gerek yoktur.
Ne işi yaparsan yap, yeter ki “yüksek katılım” sağla.
Gerisi nasıl olsa gelir.
|