2016 yılına zamlarla girdik.
Daha da gelecek zamlar, yurttaşın canını epey yakacağa benziyor.
1999 yılında acı bir Marmara depremi yaşadık.
O zaman iktidarda olanlar, telefonlara bir yıl süreli “deprem vergisi” diye bir vergi uyguladılar.
Bu vergi bir yıl sürecekti ve deprem yaralarını sarmak için kullanılacaktı.
1999 yılından geldik, 2016 yılına girdik, o vergi hala sürüyor, üstelik bu yılın başından itibaren zam da geldi.
Eh ne yapalım? Allah devletimize zeval vermesin…
O günden bu yana çok şey değişti.
Günümüzde polis kullanılıyor, kullanıldığını da biliyor, bu arada müdürlerinin tutuklandığını görüyor, ne yapsın?
Asker kullanılıyor, kullanıldığını da biliyor ama genelkurmay başkanının tutuklandığını görüyor, ne yapsın?
Yargı kullanılıyor, kullanıldığını da biliyor ama dün el üstünde tutulan ve kahraman denen savcıların, yargıçların “tu kaka” olunca yurt dışına kaçtıklarını görüyor, ne yapsın?
Milletvekili kullanılıyor, kullanıldığını da biliyor ama yeniden seçilemeyen eski milletvekili arkadaşının tutuklandığını görüyor, ne yapsın?
Gazeteci kullanılıyor, kullanıldığını da biliyor ama iktidara ters düşen meslektaşlarının başına gelenleri görüyor, ne yapsın?
Valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, gidişatın hayra alamet olmadığını görüyor ama makamından korkuyor, ne yapsın?
Çünkü makamları ve güvenlikleri, birkaç kişinin iki dudağı arasında…
Yeni yıla silah sesleri ile giren bir vatan parçası; Güneydoğu.
Ve çözümü despotlukta gören ayrıksı bir anlayış.
Güneydoğu’daki iller, ilçeler, tam bir iç savaş yaşayan Suriye’nin Şam’ı gibi, Halep’i gibi, en yakınımız Azez’i gibi harabeye dönmüş.
Sorumlusu kim?
Belli değil.
Cennet ülkemde yaşanan terör olaylarında canını kaybeden şehitlerimiz için herkes birbirine baş sağlığı ve sabır diliyor.
Sabır taşı çatlamak üzere ama Ankara’nın haberi yok.
Nereye kadar?
Ne zamana kadar?
Benim necip halkımın gerçekleri görmesine kadar.
Göremiyorsa; batsın bu dünya!...
|