Suriye’de büyük bir kargaşa yaşandı ve hala sürüyor.
Komşu ülkede yaşanan bu kargaşadan kaçanları bağrımıza bastık.
Konteynır kentler, çadır kentler kurduk, bu Suriyeli sığınmacıları yerleştirdik.
Sağlık sorunlarını üstlendik.
Benim genç lise mezunum, bir üniversiteye girebilmek için harıl gürül çalışırken, Suriyeli gençlere, üniversitelerimizin kapısını sınavsız açtık.
Yetmedi, sağlık sorunlarında öncelik tanıdık.
Yetmedi, asgari ücretlimize 900 lirayı çok görürken, sığınmacılara bu rakamın üstünde paralar verdik.
Sorunu çözebildik mi?
Hayır.
Sorun yumak yumak daha da büyüdü.
Şimdi Cizre’den, Şirnak’tan, Nusaybin’de, Diyarbakır’dan, kargaşadan kaçarak göçmek zorunda kalan sıradan yurttaşlarımızı nereye, nerelere yerleştirdik?
Konteynır kentler mi kurduk?
Çadır kentler mi kurduk?
Hiç birini yapmadık.
Peki, bu insanlar nereye, nerelere gittiler?
Ben duruma sosyolojik açıdan insancıl bir gözlükle bakıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığının baktığı gibi değil.
Çünkü Benim din işleriyle sorumlu Diyanet İşleri Başkanlığım, seksoloji uzmanlığına soyunmuş, benim necip halkımın uçkur ile ilgili sorunlarını çözme sevdasına düşmüş.
Tüylerin diken diken…
Yahu biz İslam’ı kimden öğreneceğiz?
Bu uçkur sevdalılarına fetva yetiştirebilmek için, saçma sapan yanıtlar veren Diyanet İşleri Başkanlığından mı?
Vah ki vah…
Desenize, “yandı gülüm keten helva…”
Artık bize kim mukayyet olacaksa…
Sonuç olarak efendim, zurnanın zırt dediği yerdeyiz…
X
10 OCAK…
Öldürülen gazetecilerin katilleri hala bulunamıyorken,
Tutuklanan gazetecilerin suçu hala belli değilken 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü hadi gel de kutla bakalım.
Ancak kutluyorlar, kutlanıyor.
Bu konuda başkaca diyeceğim yok…
|