Sokaklarda her gün rastladığımız kağıt toplayıcılarına ben çevreci olarak bakıyordum.
Çünkü hem temizlik işlerinde çalışanlara yardımcı oluyorlar hem de günlük nafakalarını bu işten çıkarıyorlardı.
Böyüklerimiz, benim düşündüğüm gibi düşünmüyorlarmış.
Yasakladılar.
Hem toplayanlara hem de bu toplananları satın alanlara, ödeyemeyecekleri oranda büyük para cezası getirileceğini söylediler.
Evini geçindirecek kadar para kazanacağı bir işi olsa, kimse bu pis işin içine girmez.
Gazetelerde okuduğumuz kadarıyla, bu atık toplayıcıların içinde, atanamayan üniversite mezunları da bulunuyormuş.
İşte bu gazeteler ve gazeteciler ki huzuru bozanlardır, memleketin altına dinamit koyanlardır.
Hepsini tutuklayıp ömür boyu hapse mahkum etmek gerek…
X
Sokaklardan yüce meclise dönelim;
Meclisteki tartışmalar, hala iç tüzük ve bu iç tüzüğe uymak üzerine.
Seçilmişler, akıllarına geldiği gibi konuşuyor ve sataşıyor.
Meclis başkan vekilinin, her konuşmacıya söz verirken “yeni bir tartışmaya yer vermeyelim” uyarısına bayılıyorum.
Bu uyarı, hemen hemen kürsüye gelen her konuşmacının konuşmaya başlamasından önce yapılıyor ama yine de tartışma ve gerginlik bitmiyor.
X
Güneydoğu’da çatışmalar, yıkımlar sürerken, her gün bayrağa sarılı şehit cenazeleri gelirken, sığınmacılar sahte botlara binip denize açılarak batı ülkelerine kaçmak için can verirken,
Benim Diyanet İşleri Başkanlığım yeni bir kadro “ihdas” etti;
Kıble Uzmanlığı…
Bu kıble uzmanlarının her biri, 81 ile giderek kıbleyi doğru tespit etmek için çalışmalar yapacaklarmış.
Yani Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumun kıblesi şaştığını fark etmiş…
Öte yandan yüce meclisin başkanı da Türkiye Büyük Millet Meclisi yerleşkesinin adını, “külliye” olarak değiştirmeyi düşünüyormuş.
Böyüklerimiz, kamunun ihtiyacı olan böyük işlerle(!) uğraşmaya ve ilgilenmeye başladılar sonunda.
Ve tam da bu sırada yüce meclis huzur içinde 8 günlük tatile girdi.
Allah cümlemizin müstahakını versin…
|