Kilis’te doğdum.
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım bu şirin kette geçti.
Güzel günler, güzel yıllardı.
1950 li 60 lı yıllarda Kilis, kaçakçı kenti olarak tanındı.
Sınır boyundaki kına gibi verimli toprağa döşenen mayınlar, kaçakçıyı yıldırmadı, çözüm olmadı.
Bu “ölüm tarlası” ndan gelip giderken patlayan mayınlar nedeniyle birçok insan ayağını yitirdi, canını verenler de oldu.
Hal böyleyken bile kaçakçının askere silah sıktığını duymadık.
Çoğu patlamış ya da patlatılmış olsa da sınır boyunda hala binlerce mayının bulunduğunu herkes bilir.
O zorlu ve güzel günlerden günümüze gelirsek;
Sınırda artık mayın patlamıyor ama Kilis’te yaşayanların, bomba ve silah seslerinden uykuları kaçıyor.
Kentin göbeğine düşen serseri bombalardan yaralananlar, yaşamını yitirenler var.
Artık Kilisli sabah namazına ezan sesiyle değil, bomba gümbürtüleriyle uyanıyor.
Bu olaylar ne zamana ve nereye kadar sürecek?
İşte o belli değil…
Çünkü egemen güçler, Ortadoğu’nun huzura kavuşmasını istemiyor.
Suriye’ de Türkiye’ de bu egemen güçlerin taşeronu durumunda olan çeşitli terör örgütlerinin ellerindeki gelişmiş silahları kimler veriyor?
Ortadoğu’nun daha da karışmasını isteyenler değil mi?
Daha önce liderini Ankara’da ağıladığımız, çeşitli kere görüştüğümüz, sonra terör örgütü dediğimiz oluşuma, yıllardır dost ve müttefikimiz olduğu söylenen Amerika, “yok, o sizin terör örgütü dediğiniz, bizim desteklediğimiz müttefikimizdir” diyor.
Sonuç olarak cennet ülkeme ve güneyinde, kargaşa içinde yaşayan insanlara yazık oluyor.
Ve bu kargaşanın, yanlış dış politikamız nedeniyle, yakın bir gelecekte bitmeyeceği, bırakın bitmeyi daha da zor günlere doğru koşuşturduğu gün gibi ortada.
Baksanıza, Dış İşleri Bakanı, “kara harekatına girebiliriz, başından beri kara operasyonundan yanayız” diyor, hemen ardından dost ve müttefik(!) Suudi uçakları İncirlik üssüne varıyor.
Ülkeyi savaşa sokmaya kimsenin hakkı yoktur…
|