2002 yılında terör sıfırlanmıştı.
Nasıl olduysa bu yıllardan sonra yeniden palazlanmaya başladı.
“Nasıl olduysa” söylemi aslında söz gelimi.
Çünkü terörün nasıl palazlandığı, artık herkesin bildiği ama konuşmaya, söylemeye yanaşmadığı gün gibi ortada.
“Başkanlık sistemine geçseydik bu terör olayları yaşanmazdı” diyen bakan bugün görev başında.
Reyhanlı’da, Suruç’ta, Diyarbakır’da, İstanbul’da, Ankara’da yaşanan terör patlamalarını kınamayan kalmadı.
Cumhurbaşkanı kınadı.
Başbakan, bakanlar kınadı.
Yurt dışından dost ve müttefik bildiğimiz ülkeleri yönetenler kınadı ve başsağlığı mesajları gönderdiler.
Kınamakla terörü bitireceklerini sanıyorlar.
Üstelik istihbaratın bombadan haberi yokken, bombacının kimliği kısa sürede açıklandı…
Şehit cenazelerinde yan yana saf tutmak, matah bir şeymiş sanıldı.
Ancak bu saf tutmalarda bile kimse kimsenin yüzüne bakmadı.
Ölenlere rahmet, yakınlarına baş sağlığı dilemekten öteye gidilemedi.
Kurulan anayasa masası ikinci kez devrildi.
Referandum denen güya halka sığınma, halkın görüşünü alma olayı yeniden gündeme taşındı.
Oysa şehitlerin kanları daha kurumamıştı.
Şehit yakınlarının, anaların gözyaşı daha dinmemişti.
İki gün içinde iki saldırı ve onlarca ölü.
Biri Ankara’nın göbeğinde, öteki zaten karmaşa içinde olan Diyarbakır yakınlarında.
Ne yapıldı?
Kınandı…
Ben de terörü kınamayı devlet adamlığı sananların tümünü kınıyorum.
Suudi kralı öldüğünde yas ilan eden, kendi ülkesinde yaşanan olaylarda can veren insanlar için suskun kalanları kınıyorum.
Bunca olaya karşın, yayın akışlarını değiştirmeyen televizyon kanallarını kınıyorum.
Sıradan bir yurttaş olarak bu hakkı kendimde gördüğüm için kınıyorum.
Bu hakkı kendinde görmek istemeyenlerle ayni iklimde yaşamak, aynı havayı solumak ağrıma gidiyor.
Şimdi oturun düşünün; başka bombalar nerelerde patlayacak?
Hangi kafayla halkın kalabalık yerlerde bulunmaması öğütleniyor?
Yayın yasaklarıyla terör olayları çözülebilir mi?
Suskunluğumuza, pısırıklığımıza, duyarsızlığımıza, teslimiyetimize, yuh olsun, yuhlar olsun…
|