Devletin kurumları arasında bir takım çatışmalar yaratmak kimin, kimlerin işine gelir? Bir türlü anlamıyorsunuz ancak sık sık kullanılan “böyle bir çatışma yok” söyleminin havada kaldığını görüyorsunuz.
Hukuksuz bir ortam mı yaratılmak isteniyor diye düşünmeden edemiyoruz…
Askere göre hukuk,
Polise göre hukuk,
Politikacıya göre hukuk,
Sivile göre hukuk,
Yandaşa göre hukuk,
Ötekileştirilene göre hukuk olur mu?
Olmaz.
Olamaz.
Olmamalı…
Bizde oluyor.
Ve bu olanlara da “vak’ayı adiyeden” miş gibi bakılıyor.
Askeri yargıçlar, askeri savcılar ile sivil yargıçlar, sivil savcılar, ayrı bir hukuk sistemi ile mi yetiştiriliyor?
Hepsi ayni hukuk fakültelerinde, hukuk eğitimi görmüyorlar mı diye düşünüyorsunuz.
Öyle bir şey de yok.
Askeriyle, siviliyle tüm hukukçular, hukuk fakültelerinde aynı dersleri okuyorlar.
Peki, meclis kararıyla sağlanan bu ayrıştırma, bu ötekileştirme, bu yetki kısıtlama neden?...
İş yapıyormuş görüntüsü vermek için mi?
Yoksa başka bir şeyler mi amaçlanıyor?
xxx
Amaca varmak için, her yönteme başvurmanın “mubah” sayıldığı bir dönemden geçiyoruz.
Halk arasında, “mahkeme kadıya mülk değildir” diye bir söylem var.
Baksanıza, “sonsuza kadar yaşamak istiyorum” diyen Maykıl Caksın bile ölüverdi…
Bir de “keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” diye tekerlememsi bir söylem var.
Bu söylemleri, özellikle iktidarı elinde tutanların, günde birkaç kez aklına getirmesi ve yapacakları her işi birkaç kez düşünmesi gerekmez mi?
Gerekmiyor…
“Ben yaptım oldu” anlayışının egemen olduğunu görerek üzülüyorsunuz.
Kendi adınıza üzülüyorsunuz.
Ülkenin geleceği adına üzülüyorsunuz.
Bakan, baktığını gören, gördüğünü anlayan herkesin de sizin gibi üzüldüğünü düşünüyorsunuz.
Bu kesime zaten hep üzülmek düşüyor.
İktidara bakıp üzülüyor.
Anamuhalefete bakıp üzülüyor.
Diğer muhalefete bakıp üzülüyor..
Devletin kurumları arasında yaratılmak istenen çatışma, kimin, kimlerin işine geliyor? Anlayamıyorsunuz.
Buyurun size çok bilinmeyenli bir denklem.
Çözün çözebilirseniz…
|