Yaşadığımız bölge, neredeyse ateş hattı.
Bölgenin, özellikle Kilis’in tedirgin olması için her türlü neden var.
İlginç olaylar yaşanıyor.
IŞİD bir terör örgütü.
Gerçekleştirdiği terör olaylarını vahşi bir sevinçle üstleniyor.
Ocak ayından bu yana Kilis’e atılan roket ve füzelerin hiç birini üslenmedi.
Ancak bizim yaygın ve saygın medyamız hala IŞİD diyor.
Tamam, IŞİD bir terör örgütü ama bu iş pek de göründüğü gibi gelmiyor bana.
Bu işte başka başka sinsi planlar var…
Buradan nereye varacağımı anlatayım;
Kilis kent merkezine atılan roket ve füzelerin, hep hedef alınarak atıldığını düşünüyorum.
Okul bahçesine, jandarma lojmanına, Adalet Sarayı bahçesine, devlet hastanesi çevresine ve son olarak kent merkezinde, Tekke Camiinin arkasındaki mezarlık bölüme.
Üstelik il binasına neredeyse 50 metre uzaklıktaki bu caminin arkasına füze atılırken, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, il binasında bilgilendirilmiş, ardından açıklamalar yapıyordu.
O sırada, atılan bu füzeden sonra galeyana gelen Kilis halkı protestoya başlamıştı.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, toplanan ve terörü protesto eden halkı yatıştırıcı bir konuşma yapmak yerine, il binasından çıkıp kaçıverdi.
Bakan çıkmadan, bakanın ve valinin güvenliğini düşünen polis, terörü protesto etmek için toplanan halkın üstüne toma ile su sıkıyor ve gaz bombası atıyordu.
İşte bu tomanın sıktığı suların ve gaz bombalarının arasından zorla geçen başbakan yardımcısı Ankara’ya müteveccihen kaçıverdi.
Konunun bakanlar kurulunda “ivedilikle” ele alınıp tartışılacağını söylemişti ama pek de kimseyi ikna edemedi.
Onun ardından Kilis valisi muhterem de Ankara’ya uçtu.
Kilis’te yaşanan olayları, bakanlar kurulunda anlatacağı söylendi.
“Ayakkabılarıyla camiye girdiler” diye bas bas bağıran cumhurbaşkanından Kilis’e atılan roketler konusunda ses soluk yok ama sözcüsü, “bazıları maksatlı bazıları kazayla düşmüş olabilir” buyurdular…
Anlatabildim mi bilemiyorum.
Çözüm mü?
Psikolojik destek ve zırhlı ambulans çözüm değil.
İmza toplayarak davet ettiği Merkel Kilis’se gelmeyince, Belediye başkanı Hasan Kara’nın NATO ve Birleşmiş Milletler’den medet umması da çözüm değil.
Çözüm, radikal silahlı guruplarla ilişkiyi kesmek, Suriye politikasını değiştirmek, Rusya ile aramızdaki buzları eritip, savaş uçaklarımızın yeniden sınır boyu güvenliği için uçmasını sağlamak.
Çünkü Nato’dan hayır yok.
Birleşmiş Milletler görmezden geliyor.
Koalisyon güçleri güya vuruyor ama aslında yan çiziyor.
Batı zil takıp oynuyor.
Rusya ile aramızdaki buzlar kırılmadıkça durum daha da vahim olaylara gebe gibi görünüyor.
Hadi boş verin bunları, gelin bir Angara türküsüyle yazımızı noktalayalım;
“Angara’nın bağları da büklüm büklüm yolları / Ne zaman zerhoş oldun da galdıramıyon golları…”
|