Vakt – i zamanında bir ülke varmış.
Hikaye bu ya!...
Bu ülkenin, yönetenleri ile yönetilenleri arasında kopukluklar yaşanmasına karşın, yönetilenler tam bir “tevekkül” ile sabır taşına sığınırlarmış.
Örneğin; yönetmek için toplanan yönetenlere, toplantıdan sonra sorulan sorulara ve alınan yanıtlara bir bakalım;
“13.8 lik küçülme konuşuldu mu?”
“Bizim oğlan askere gitti, değmeyin bana…”
“Emeklilerin hali konuşuldu mu?
“Teğet geçtik…”
“İşçi ücretlerine yapılacak zam oranı konuşuldu mu?
“Hepimiz devletimizin işçisi değil miyiz?”
Diyalog kopukluğu böyle soru – yanıt biçiminde sürüp giderken, sık sık da hukuktan söz edilirmiş.
Bir örnek de buradan verelim;
Hukuk okuyan bir savcı, bir zanlıyı, tutuklanması istemiyle mahkemeye gönderir.
Hukuk okumuş bir yargıç, zanlıyı tutuklayıp hapishaneye yollar.
Tutuklanan zanlının hukuk okumuş avukatı, müvekkilinin tahliyesi talebiyle başka bir yargı organına başvurur.
O yargı organının hukuk okumuş yargıçları, zanlının tahliyesine karar verir ve serbest bırakır.
Kafanız karıştı değil mi?
Yahu hikaye bu hikaye…
Hikayesini anlatmaya çalıştığımız bu ülkenin parlamentosunda bulunan bir ağanın, 67 torunundan biri kaçırılır.
“N’olacak canım, geride daha 66 torun var” denilemez.
Kaçırılan torun ikinci gün bulunur, kaçıranlar da yakalanır.
Yine bu ülkenin lisesinde okuyan gencecik bir kız, parçalanarak öldürülüp çöp kutusuna atılır.
Yapan da bellidir ancak 4 aya yakın bir zaman geçer.
Suçlu bulunamaz…
Yine mi kafanız karıştı?
Yahu hikaye bu dedik ya!...
Aynı ülkede, insanların yakılarak öldürüldüğü bir mekan, kebapçı dükkanı olarak işletilir.
İnsanların yakılarak öldürüldüğü bir mekanda, diğer insanlar kebap yerler.
Aradan 16 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra jeton düşer, kebapçı kapanır.
O kadar…
Hikaye işte.
Orman yangınları, trafik kazaları, terör olayları, sahtekarlıklar, dolandırıcılıklar, göz boyamalar, yalancılıklar, aldatmacalar o ülkeye hiç zarar veremez.
Çünkü; o ülkede yaşayan insanlar, böyle kıytırık şeylere karşı bağışıklık kazanmışlardır.
Sakın, “bu ülke, hangi ülke?” diye sormayın.
Kafanızı da karıştırmayın.
Hikaye bu hikaye…
Yani “hak et hak et hangilkoz, biri sıçan biri boz” tekerlemesinde olduğu gibi bir hikaye işte…
|