Yıllardan bu yana herkes ama herkes Fetullah Gülen’i tanıyordu.
Her kesimden, her makamdan, her meşrepten hemen hemen her iklimden sesini duyabiliyorduk çünkü.
Elini, eteğini öpmek isteyenler sıraya giriyor ve ona saygılarını açık açık değil de damardan sunup cuş oluyorlardı.
O ise sinsice, damardan girme politikası tutturmuştu.
Biat edenler mülkiyeye, askeriyeye, adliyeye ve birçok kuruma, hem de üst düzeye hızlı bir biçimde yükselecek biçimde yerleştiriliyordu.
Hiçbir sivil pek bu olaylardan yana olmadı ama sesini de çıkarmadı.
Sözünü ve kalemini esirgemeden kullanan yazan, konuşan insanlar hakkında çeşitli davalar açılıyor, gözaltına alınıyor, ardından da tutuklanıyordu.
Böyle inatçı ve çok uzun süren yaşanmış bir öykünün meçhul kahramanları, daha çok dışlanıyor ve daha çok horlanıyordu.
Çünkü gün ucuz kahramanlık günüydü.
Çünkü gün, tek adam diktatoryasına karşın zurnanın zırt dediği yere gelmişti.
Öyle de oldu.
Özellikle dini duygulara özen gösteren halkın desteklemesi ve iktidarlarca korunan, kollanan, beslenen, büyütülen FETÖ 15 Temmuz noktasına geldi.
Başta iktidar olmak üzere herkes aniden uyanıverdi.
Beklenmeyen bir şey oldu;
Cumhuriyete, hukuka, adalete, demokrasiye saygıyla sarılan ve inanan asker ve sivil kesim, “hop, durun bakalım” deyiverdi.
Ardından olağanüstü haller, buna bağlı olarak kanun hükmünde kararnameler devreye sokuldu.
Sonucu pek de belli olmayan iklimlere girildi.
O iklim şimdilerde doludizgin sürüyor.
Yaşların, kurularla birlikte yanması da cabası.
Nereye kadar sürecek hala belli değil.
Ve en önemlisi, FETÖ’nun siyasi kanadına hala sıra gelmedi.
70 li, 80 li, 90 lı yılları geçtik, 2 binli yılın 16. zamanındayız, hala Fetullah’ı konuşuyoruz ve hala bu adamın bir piyon, bir meczup, psikiyatrik bir vaka olduğunu anlayamadık.
Ve yılların Fetullahçılarının, televizyon ekranlarına çıkarılarak, günah çıkarmalarını izlettiriyorlar, dinlettiriyorlar bize.
Bir kez daha soruyorum;
Bu konunun siyasi ayağına ne zaman sıra gelecek?
Çok zor bir soru mu yoksa?...
|