Kilis ile Suriye’de Halep’in Azez ilçesi arasında, merkezden merkeze 8 kilometrelik bir ara var.
Azez’de Kilislilerin akrabaları var, Kilis’te Azez’de Kilislilerin akrabaları var.
En kısadan bir örnek vereyim; benim Suriye’de yaşayan iki halam vardı.
İkisi de şimdi hayatta değil.
Bu iki halamın toplam 14 çocuğu oldu.
Yani benim arada bir gelenlerin dışında yüzünü bile göremediğim çok akrabam var.
Tümü de öz be öz halalarımın çocukları, torunları.
Bu hala çocuklarımın içinde ziraatçı olanı var, hukukçu var, eczacı var, ticaretle uğraşanı var.
Var diyorum ama vardı demem daha doğru olur sanıyorum.
Ziraatçı olanının tüm toprakları Suriye’de kaldı, kendisi Türkiye’ye geldi.
Hukukçu olanı, orada emekli olmuştu, şimdi Türkiye’de.
Eczacı olanı, eşi ve çocuklarıyla gelip Türkiye’ye sığındı.
Farmakoloji evrensel bir bilim dalıdır.
Şimdi burada bir eczane açabilir mi açamaz mı belirsiz.
Hukukçusu, bir avukatlık ofisi açabilir mi belli değil.
Oysa bu benim halaoğulları, kendi ülkelerinde huzur içinde yaşayıp gidiyorlardı.
Ne oldu da yurtlarından, yuvalarından, işlerinden oldular?
Şimdi bu sorumuzun yanıtını, ayağını yere basmayan gevşek dış politikamızda ararsak haksız mıyız?
Bunca sıkıntıyı bize yaşatanların vicdanı var mı?
Akşam yattıklarında, başlarını yastığa koyup rahat uyuyabiliyorlar mı?
Suriye ile bizim ne sıkıntımız vardı?
Aradaki 8 kilometrelik mesafeyi bırakın, aramızdaki 900 küsur kilometrelik sınır bulunan en yakın komşumuzdan bize nasıl bir kötülük gelmişti?
Üstelik Fenerbahçe futbol takımı götürüp Halep’te maç yapmıştık.
Üstelik vizeleri kaldırmıştık.
Üstelik sınıra yakın illerde karşılıklı konsolosluklarla dostluğumuzu pekiştirmiştik.
5 yıl önce Şam’a girip Cuma namazı kılmayı düşünecek ve açıklayacak kadar, “derin bir strateji” oluşturduk.
Ne oldu?
Soru biraz havada kaldı galiba, çünkü ne olduğu gün gibi ortada.
Asıl soru; bundan sonra ne olacak, neler olacak?
Ankara dahil, bilen var mı?...
|