Güven…
Herkeste olması gerekli olan kutsal bir duygu.
Şimdilerde kim kime güveniyor ya da kim kime güvenmiyor şaşırıp kaldık.
İşçi, sendikasına, sendika, üyesi olan işçiye güvenmiyor.
Müdür memuruna, memur müdürüne güvenmiyor.
Bakan milletvekiline, milletvekili bakana güvenmiyor.
Dahası kardeş kardeşe güvenmiyor.
Bu kutsal bildiğimiz güven duygusunu nasıl yitirdik?
Birbirimize güvenmemek diye bir şey yokken, nasıl oldu da böyle bir güvensizlik boşluğuna düştük?
Ben, bu duygunun yitirilmesini Ankara’ya bağlıyorum.
Ankara birbirine güvense, güvenebilse, herkes her şeye güvenecek ancak bir türlü olmuyor.
Dün söylediğini bugün yalanlarcasına sözler söyleyen Ankara, toplumun güvenini sarsıyor.
Böylelikle bir güvensizlik iklimi, toplumun iliğine işlemiş duruma geliyor.
Peki, ne olacak bu güvensizliğin sonu?
Benim kuşağımdakiler tanıktır; bir bakkalın, bir manifaturacının, bir berberin ya da herhangi bir esnafın işi olduğu zaman, dükkanının önüne bir sandalyeyi ters çevirerek koyup giderdi.
Ve herkes bilirdi ki dükkanın sahibi yok, dükkan boş.
O esnafın, bizim o zamanlar “kalle” dediğimiz tahtadan yapılmış kasası açıktı.
Sattığı malların tümü ortadaydı.
Kimse dönüp bakmazdı.
Neden?
Çünkü insanların birbirine güveni vardı.
Şimdilerde o duyguyu yitirmiş durumdayız.
En acısı baba evladına, evlat babasına güvenemiyor.
Bırakın güveni, herkes barut fıçısı gibi.
Ne olacak bu memleketin hali demeyi bıraktık, ne olacak bu güvensizliğin hali demeye başladık.
Karamsar biri değilim, güvenmek istiyorum ama kime güveneceğimi şaşırmış durumdayım.
Bir güven sıkışması yaşıyorum.
Bir de size sorayım dedim; bu konuda ne düşünüyorsunuz?
|